Kod Dostu

Kod Dostu

PC HACK ( Bize saldıranlar kimler ??? )

     Bilgisayar korsanları siz onlara hiçbir şey yapmış olmasanız da bir şey almak isterler. Ne mi? Haz tabiki de. Tatmin olmaya çalışırlar. Sizin bundan göreceğiniz zarar onları ilgilendirmez. Kimi ilgilendirir? Mesela beni ilgilendiriyor olabilir :) korunma yolları saymakla bitmez. hepimiz bunun için farklı yollar deniyoruzdur. Ben şimdi kullandığımız yöntemlerin amaçlarımıza ne kadar hizmet ettiğini sorgulamamızı sağlıycam.Nasıl mı? Çok kolay :)

1. Yöntemimiz:
Başlat>Çalıştır>cmd>net view yaptığımızda bilgisayarımıza bağlanan kişi veya kişileri görebiliriz. Hiç program kullanmadan.

2. Yöntemimiz:
Başlat>Çalıştır>cmd>net share yaptığımızda bilgisayarımıza bağlanan kişileri görebiliriz yine ama burada farklı olarak bir uzak yönetici çıkar. Bu microsoft'un bilgisayarımıza yerleştirdiği trojendir, zararsızdır.

Bunların yanında misafirimiz olan bu arkadaşın ip numarasını da merak edebilirsiniz. Bunun için
Başlat>Çalıştır>cmd>net computer yapmanız yeterlidir.   ;)
Read More...

BUGÜN DE YAŞIYORUZ SONRADA DEĞİL

Hayat akip giderken...Siz siz olun,bugun 
aklinizdan  gecen  guzellikleri asla yarinabirakmayin..Ne yapacaksaniz, hemen,ama hemensimdi yapin...Cicek mi sulayacaksiniz,sulayin...Kitap mi okuyacaksiniz, okuyun... Sinemada cok begendiginiz bir film mi var, hemen gidin seyredin... Bir yakininizi aramak mi istiyorsunuz? Sarilin telofona ve hemen arayin...Yiyin, icin, sarki soyleyin, dans edin... Ama, ne yapacaksaniz, hemen yapin...Cunku siz bugun bugunu yasiyorsunuz.. Ve yarini da yasayacaginiza dair hic bir kontratiniz yok. Gectigimiz gun bir mezarlik ziyaretine gitmistim... 

Orada, aramizdan zamanli veya zamansiz ayrilan 7'den 70'e cok sayida insan sessizce yatiyordu... Orada yatanlar sadece bedenler degildi.. Ertelenmis umutlardi... Soylenmemis sozlerdi...Yarim birakilmis islerdi... Evet, evet... Kimbilir onlar hayata veda ettikleri sirada neleri yarim birakmislardi?Kimisi, "Tamam, onu kirdim, ama nasilsa yarin gonlunu alirim" diyordu... Kimisi,"Adam sen de, bu konsere bir daha ki sefere giderim" demisti... Kimisi de" Tatile haftaya cikarim, hele su isi de halledeyim" diye dusunuyordu...Ve onlarin hicbiri, dusundukleriniy apamadi... Belki bir kucuk cocuk babasindan gelecek bisikleti bekliyordu... Adamsa " Bu aksam yorgunum, yarinalir giderim" diye dusunmustu...Ve o cocuk bisiklete binemedi...Itiraf etmeliyiz ki bizler; belki iyi, belki kotu, ama cok yanlis yasiyoruz... Hepimizin hayati, yarinlara birakilmis islerle ertelenmis umutlarla dolu... Calisiyoruz, calisiyoruz... Hayatin tum guzel renklerini ellerimizle itiyoruz... Ve de , sanki tum yarinlar bizimmis gibi,hayaller kurup duruyoruz... Sevincleri, mutluluklari,hep sonraya birakiyoruz... Bizler var ya ,bizler ...Inanin cok yanlis yasiyoruz...
Read More...

BAŞARISIZ OLDUGUMU HİSSETTiĞİMDE

Yasam, bana bir seyler mi anlatmak istiyorsun?
Cunku...
Basarisizlik ben bir basarısizim demek degildir;
Henuz basaramadim demektir.
Basarisizlik ben hicbir sey gerceklestiremedim demek degildir;
Bir şeyler ögrendim demektir.
Basarisizlik aptallastim demek degildir;
Deneyerek yasamak için gerekli inanca sahibim demektir.
Basarisizlik umitsizlige kapildim demek degildir;
Deneme cesaretini gosterdim demektir.
Basarisizlik istediklerime sahip olamayacagim demek degildir;
Degisik tarzda bir seyler yapmaliyim demektir.
Basarisizlik ben asagiligim demek degildir;
Mukemmel değilim demektir.
Basarisizlik zamanimi bosa harcadim demek degildir;
Yeniden baslamak icin bir nedenim var demektir.
Basarisizlik vazgecmeliyim demek degildir;
Daha siki calismaliyim demektir.
Basarisizlik asla basaramayacagim demek degildir;
Daha sabirli olmaliyim demektir.
Basarisizlik benden umidini kestin demek degildir;
Bir bildigin var demektir.
Read More...

Aşık Mahsuni Şerif --- SARHOŞ



Sarhoş şarkı sözleri. Harika, çok hoş söz ve müzik.

Karlı dağlar kara bulut içinde
Yaylası hüzünlü yöresi bir hoş
Sevdalı yolcular umud içinde
Hayalin düğünü töresi bir hoş

Han sarhoş hancı sarhoş
Yolda yabancı sarhoş
El çek tabip gönlümden
İçimdeki sancı sarhoş

Bahar gelmiş Nurhak dağı otlanmış
Bizim evde bayram günü kutlanmış
Obalar dağılmış dostlar yadlanmış
Eyvah! ayrılığın yaresi bir hoş

Mahzuni yıldızım aylar içinde
Bağlanmışım zülfü yaylar içinde
Yüzemez yunuslar çaylar içinde
Deniz vurgunun yaresi bir hoş
Read More...

BEKLENEN VE BİR HİKAYE

http://files.myopera.com/azaze/blog/beklenen.jpg
Beklenen
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?

(1937)

Necip Fazıl Kısakürek

Bu şiirle alakalı bir hikaye;

Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı.Okul salonundaydı maç. Tribünsüz, minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece.. O kadar yakındılar..



Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi.. Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda..Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlıda yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kızda gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar..



'Anladım' der gibi bir gülümseyişti bu.. Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için.. Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.



Dahası..Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı..Bir defasında, yaptığına sonra kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılımı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı.. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce..



Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar.Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde,bir şekilde tanışmaları gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan: 'Tabii' dedi.. 'Bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız..'



'Mutluluk işte bu olmalı' diye düşündü delikanlı. 'Mutluluk işte bu..' Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç unutmadı..O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yan yana düştüler. İnanamıyordu delikanlı.. Onunla nihayet yan yana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken ki, o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya, o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki.. Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı.. Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Birkaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu..


Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü..Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. 'Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da maçımız var.. Gözlerimiz sizi arayacak..'



Hayır, aramayacaktı..Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi..



Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, üçüncü sette kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, biraz da gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolej'de çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu..


Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garajlara gitti. Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki..Kız 'Keşke orada olsaydın' demişti. O da olmuştu işte.. Hepsi o..



Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında..Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki..Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. 'Bu sana' diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan, kız, dizeleri okurken..

'Ne hasta beklerdi sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!..'



Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolej'in önündeydi gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı..Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken.. 'Sana bir şeyler söylemek istiyorum' dedi kız.. O da heyecanlıydı, belli..



'Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok.'



'O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse olmazsa, ara beni' dedi delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden..



Yıllarca sonra Levent'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen'in sözlerini o, o zaman biliyordu sanki. Aşk onurlu olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın sabahı, seytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi.



Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir aslında.. İlki kıza verdiği.. Bir ikinci dörtlük daha vardı o kadar.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu..



Bekleyiş sürüyor, sürüyordu..Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar geçti.. Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. 'Günlerdir seni arıyorum' dedi kız.



'Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse yok!..'



'Yaa' dedi delikanlı.. 'Yaa' dedi sadece..Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı..



'Yaaa!..'


Cebinde artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. 'Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün' dedi.. 'Bu da ikinci ve son dörtlüğü onun..'



Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız dizelere bakarken..

'Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!..'



Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hâlâ düşünüyor..O uzun, çok uzun bekleyiş aşkını öldürmüş müydü, acaba?.


Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini yaşatmak için mi, yaşayanı silmişti yani?.. Yokluğunda bulmak bu mu demek oluyordu?..



Ya da.. Ya da..


Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp gitmişti, acaba? Delikanlı bu soruların yanıtını bugün hâlâ bilmiyor..Bilmediğini de en iyi ben biliyorum.. Çünkü, delikanlı bendim!...
Read More...

MUCİTİ YANLIŞ BİLİNEN İCATLAR

Bir çok aletin muciti Thomas Edison olarak bilinir. Thomas Edison'ın başkalarının işlerini alıp üzerinde iyileştirmeler yaparak yaratıcısı gibi gözüktüğü zaten bilinen bir şeydir.Fakat sadece      Thomas Edison değil yanlış bilinen. İşte gerçek mucitler.







 

1) X-Işını fotoğrafı (Röntgen):

Muciti: Wilhelm Röntgen
Bilinen mucit: Thomas Edison

Edison'un Fluoroskop'unun (röntgen perdesi) tıp alanında bir standart haline geldiği doğru olsa da, bu X-ışını fotoğrafının ilk örneği değil. 22 Aralık 1895 yılında Alman bir fizik profesörü olan Wilhelm Röntgen karısının el kemiklerini bir X-ışını kullanarak fotoğrafik plaka üzerinde gören ilk insan oldu.
Yukarda görülen ve Anna Berthe Röntgen'e ait olan fotoğraf bu yöntemle elde edilen ilk fotoğraf.
Wilhelm Röntgen'in X-ışını ile görüntüleme teknolojilerine olan yoğun katkısından dolayı, günümüzde bu teknolojinin adı Röntgen olarak adlandırılmakta.


 
2) Motorlu uçuş:

Muciti: Richard Pearse
Bilinen mucit: Wright Kardeşler
Uçak, motor ve ilk kelimeleri bir araya geldiğinde akla ilk olarak Wright Kardeşler geliyor, ancak 17 Aralık 1903'te Kitty Hawk'ta yaptıkları ünlü uçuştan 9 ay önce, Yeni Zelanda'lı Richard Pearse 31 Mart 1903 tarihinde Wright kardeşlerin tasarımından çok daha öte bir tasarımla, çift motor yerine tek motor kullanarak oldukça hafif bir uçağı havalandırmayı başarmıştı.


 
3) Ampül:


Muciti: Sir Humphry Davy
Bilinen mucit: Thomas Edison
1802 yılında, Humphry Davy o güne kadar yapılmış en güçlü elektrik pilini yaptı. O yıl içinde ince bir platin tel içinden elektrik akımını geçirerek ilk ampulü elde eden Davy, bu şekilde modern ampulün atası olan bu cihazı geliştirdi. Davy platini seçmişti çünkü en yüksek sıcaklıkta eriyen metallerden biri olduğunu biliyordu.
İlk ampul uzun süre dayanmadığı gibi, çok parlak ışık da vermiyordu ancak, 75 yıl sonra Edison'un ilk ticari olarak başarılı olan ampulü 1879'da üretmesinin önündeki zorlu ve engebeli yolun önünü açmıştı.

 
4) Teleskop:

Muciti: Hans Lippershey
Bilinen mucit: Galileo
Çalışır olduğu bilinen en eski teleskoplar 1608 yılında Hans Lippershey imzasını taşıyordu. Buluşun sahibi olduğunu iddia eden isimler arasında Zacharias Janssen, Middelburg'da bulunan spekülatörler ve Alkmaar'lı Jacob Metius da bulunuyor.
İlk teleskopların tasarımında konveks objektif merceğiyle birlikte bir de konkav öküler (küçük mercek) bulunuyordu. Galileo bu tasarımı bir yıl sonra, 1609'da kullandı. 1611'de Johannes Kepler bir konveks mercek ve bir konkav öküler ile nasıl daha güçlü bir teleskop yapılabileceğini açıkladı.
1655 yılında ise Christiaan Huygens gibi astronomlar kendileri için bileşik mercekler kullanarak oldukça güçlü ancak sıradışı büyüklükte büyük ve kullanışsız Keplerian teleskoplarını inşa edebiliyorlardı.



5) Otomobil:

Muciti: Karl Benz
Bilinen mucit: Henry Ford
Her ne kadar aynı zamanlarda Gottlieb Daimler, Wilhelm Maybach, ve Siegfried Marcus gibi birçok Alman mühendis fikirlerini hayata geçirmeye çalışmış olsa da, modern otomobillerin ilk örneğinin Karl Benz tarafından ortaya konduğu bilinmektedir.
4 zamanlı silindiri ile benzinle çalışan motora sahip otomobilini Almanya'nın Mannheim şehrinde geliştiren Karl Benz, icadına ait olan patenti 1885 yılının Ocak ayında aldı.
1883 yılında kurduğu Benz &Cie. firması adına alınan patent, entegre bir tasarımı gösteriyordu ve var olan diğer parçaları adapte etmek yerine, birçok yeni teknoloji kullanılarak yaratılan bir konsepte aitti. Bu özellik, patenti oldukça değerli kılıyordu.Benz, kendi ürettiği otomobilleri 1888 yılından itibaren satmaya başladı, oysa otomobilin mucidi olarak sayılan Henry Ford, kendi ürettiği bir otomobili 1896 yılından önce - Benz'den 11 yıl sonra- üretemedi. Ford'a bu ünü kazandıran ise üretim bandını geliştirip, seri üretim teknolojisini başarıyla kullanmasıdır.



6) Bilgisayarların Masaüstü ekranı ve Grafiksel Kullanıcı Arayüzü (GUI - Graphic User Interface):

Muciti: Xerox PARC
Bilinen mucit: Microsoft (Windows)
Bilgisayar kurtlarının birçoğu, grafiksel kullanıcı arayüzününün (GUI) Microsoft tarafından Windows ile ortaya çıkarılmış olduğunu düşünür. Ancak gerçek çok karmaşık da olsa böyle değildir.
Fare ile kontrol edilen ve masaüstü ekranına sahip olan ilk GUI, Xerox tarafından Xerox Alto kişisel bilgisayarı için geliştirilmiştir. Doug Engelbart'ın daha önceki çalışmaları üzerine geliştirilen grafiksel arayüz ardından, o zamanki adı Apple Computers olan Apple'a gösterilmiştir.
Fikre bayılan Apple, büyük oranda Xerox'un arayüzünden etkilenen ilk ticari bilgisayarı "Macintosh"u üreterek 24 Ocak 1984'te, George Orwel'in "1984" isimli kitabına atfen "1984, asla 1984 gibi olmayacak" sloganıyla piyasaya sürer. Microsoft ise, 1985'in Kasım ayına kadar Windows'u piyasaya süremez.
Windows piyasaya sürüldüğünde ise, ortaya çıkan üründe pencereler (diyalog kutuları hariç) birbirlerinin üstünde yer alamıyordu. Bunun sebebi, birbirleri üstünde duran pencerelerin patent hakkının halen Apple'ın elinde olmasıdır. Ayrıca Windows piyasaya ilk çıktığında Apple'ın Macintosh işletim sistemi gibi başlı başına bir işletim sistemi olmak yerine, Microsoft'un işletim sistemi DOS üzerinde çalışan bir arayüz halindeydi.


7) Hareketli görüntü (video):
Muciti: Lois Le Prince
Bilinen mucit: Thomas Edison (Edison'un kendi hareketli görüntü konsepti de aslında yanında çalışanlardan biri olan William Dickson'a aittir)
Yukarda gördüğünüz dünyanın ilk hareketli görüntüsü olan 2 saniyelik klip, saniyede 12 kare olarak Fransız mucit Louis Le Prince tarafından kaydedildi.
İngiltere'de, 14 Ekim 1888'de Joseph ve Sarah Whitley'in evinde yapılan kayıtta Adolphe Le Prince (Lois'in oğlu), Sarah Whitley, Joseph Whitley ve Harriet Hartley görünüyor.
Film çekildikten on gün sonra Sarah Whitley'in öldüğü biliniyor, iki yıl sonra ise Le Prince, Dijon ve Paris arasında tren yolculuğu yaparken ortadan kayboldu. Bundan iki yıl sonra ise Prince'in büyük oğlu Alphonse, Edison'a karşı açtığı patent davasının ardından New York'ta vurularak öldürüldü.
Edison'un ilk hareketli görüntüsü olan Monkeyshines, 1889-1890 yıllarından önce ortaya çıkmadı.


8) Ses kaydı:

Muciti: Édouard-Léon Scott de Martinville
Bilinen mucit: Thomas Edison
Thomas Edison, sesin kaydı ve tekrar üretilmesi ile ilgili buluşlarını, kaydedilmiş telgraf mesajlarını telefon üzerinden otomatik olarak okunabilmesi amacıyla yaptığı 1877'nin Mayıs ve Temmuz ayları arasındaki çalışmalar sırasında geliştirdi.
Edison, 21 Kasım 1877'de kayıt yapabilen ve tekrar çalabilen ürününü dünyanın ilk gramofonu olarak duyurdu. Ancak 17 yıl önce, 1860 yılında Fransız Édouard-Léon Scott de Martinville fonotografı keşfetti.
Martinville'in fonotografı sesi görülebilir bir ortama dönüştürebiliyordu ancak, kullanılan yöntem sadece ses dalgalarını göstermeye yarıyordu, kaydedilen ses tekrar dinlenemiyordu.
Fonotogram olarak adlandırılan görüntüler bilgisayar teknolojisi kullanılarak ancak 2008 yılında seslendirilebildi. Yukarda görülen video da duyulan ses, "Au clair de la lune" isimli şarkıyı söyleyen bir kadının, 149 yıl önce kaydedilmiş olan sesi. O zamanlarda James Buchanan ABD başkanıyken, Fransa'nın başında da Napoléon Bonaparte bulunuyordu.


9)  Radyo Dalgaları:

Muciti: Nikola Tesla
Bilinen mucit: Guglielmo Marconi
1895 yılında, Marconi Londra'da toplanmış kalabalığa bir ürünü kendi buluşu olarak tanıttı. Marconi'nin iddialarının aksine, cihazlar Tesla'nın neredeyse tüm dillere çevrilmiş yazılarında tanımlanan ürünlere oldukça benziyordu. Marconi'nin daha sonra pratiğe döktüğü cihaz, daha önce Tesla, Oliver Lodge ve J.S. Stone tarafından yapılmıştı.
Daha sonraları kablosuz telgrafın babası olarak isimlendirilen elektromeanik mühendisi Nikola Tesla, kablosuz iletişimi, yani radyo dalgalarını patent altına almak için başvuruda bulunan ilk isimdi. 1895 ve 1899 yılları arasında, Tesla birbirine uzak noktalardan kablosuz olarak sinyal alıp verebildiğini iddia etti. Tesla'nın iddiaları arasında radyo dalgalarıyla bir mini denizaltıyı yönettiği, su altına indirip çıkardığı ama bu başarısını kanıtlayacak herhangi bağımsız bir kuruluş (ABD deniz kuvvetlerinden bir yetkili vb.) bulamadığı için kanıtlanamadığı da bulunuyor. Tesla'nın bu başarısından, yani radyo dalgalı otonomdan sonra tekrar icat edildiği rivayet edilen radyo çok ilkel bir buluş olarak kalıyor.
Tesla ölmeden önce "O dönemler popüler olan sohbetlerde benim kablosuz işlerle uğraşmaya başlamamın 1893 yılına dayandığı ifade ediliyor, oysa bu tarihten önce iki yılımı sürekli olarak araştırma ve cihazların nasıl olacağını düşünmekle geçirdim. Aklımda yarattığım cihazların bir kısmı günümüzdeki ürünlere oldukça benziyor" demişti.


10) İnternet :

Muciti:
İnternet'in babası olarak tanınan 4 isim, ARPANet'in yöneticileri Vinton Cerf, Lawrence Roberts, Leonard Kleinrock ve Robert Kahn'dır.
Bilinen mucit: Al Gore (Aslında Al Gore hiç "İnternet'i ben keşfettim" dememiş olsa da sürekli olarak "ABD Kongresi'ne hizmetim sırasında, İnternet'in yaratılışı sürecinde önemli bir yere sahiptim" demiştir)
23 Haziran 1943 doğumlu Vinton Cerf (yukarda fotoğrafta görülen kişi), "İnternet'in babası" olarak tanınıyor. Ulusal Teknoloji Madalyası gibi birçok ödülle onurlandırılan bu isim, üniversite yıllarında Profesör Gerald Estrin gözetiminde Profesör Leonard Kleinrock'un veri paket ağı grubu içinde çalıştı. Bu grup ARPANet'in, yani İnternet'in ilk halinin iki düğümü arasında yer alıyordu.
Bu düğüm içinde eşten eşe yönlenen protokolü geliştiren Cerf, UCLA'de iken, o zamanlar ARPANet'in donanım mimarisi üzerinde çalışan Robert E. Kahn ile tanışarak buluşunu geliştirdi.
Cerf, 2005 yılının Eylül ayından beri Google'da Başkan Yardımcısı ve Baş İnternet Evanjelisti olarak çalışıyor.
Read More...

Abraham Lincoln - Vampir Avcısı



Video Bölümünde ilk  video paylaşımı.
Read More...
 
Copyright (c) 2012 Hüseyin KÜÇÜK
Php Yazılım Uzmanı, Öğretim Teknoloğu, Toplum Gönüllüsü