Kod Dostu

Kod Dostu

Php de Anagram Şifreleme

Son zamanlarda kritografiye ilgi duymaya başladım. Okul, staj, iş, toplum gönüllüleri derken yazılımsal anlamda ilgi duyduğum farklı alanlar konusunda çalışma yapmak konusunda pek zamanım kalmasa da arada sırada zamanım oluyor :) Dünde böyle bir zaman ayırdım kendime ve edebiyatta bir sözcüğün harflerinin farklı dizilmesi ile yeni bir sözcük elde etme olarak bilinen anagram tekniğini kullanarak bir şifreleme scripti yazdım. Anagram tekniği hakkında bilgi almak için tıklayın.


Script'in çalışan durumu sol taraftaki gibidir.





Anagram ile bir metnin şifrelenmesi çok karmaşık olmayan bir algoritma ile sağlanabiliyor. PHP nin karakter işlemler için sağladığı fonksiyonları doğru yerlerde kullanarak, çok uzun olmayan bir kodlama ile şifreye ulaşabilirsiniz :)

Ben scripti yaparken daha dinamik bir sistem olması düşüncesi ile Php'nin yanında Javascript(ajax) kullandım. Tek sayfa üzerinden işlemimizi halledebiliyoruz.

Şifreleme işlemini yapan sifrele.php






























NOT: Script i indirdiğiniz taktirde kodların açıklamalarını dosyanın içerisinde bulacağınız için tekrardan buradan açıklamak istemiyorum.

Yararlı olması dileklerimle, kolay gelsin :)


Read More...

PHP de BiSection Method ile Bir Fonksiyonun Kökünü Bulma

Matematikte bir fonksiyonun köklerini bulmaya yarayan bisection method, verilen değer aralıklarından başlayarak sürekli olarak bu iki değer arasından yeni bir değer oluşturup bu değerin fonksiyonu sıfıra ne kadar yaklaştırdığına bakarak, fonksiyonun kökünü bulamaya yarayan yöntemdir. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.

Karabük Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği'nde okuyan can dostum Mustafa UYSAL 'ın algoritma dersi kapsamında, bisection method kullanılarak bir fonksiyonun kökünü hesaplayan programı C programlama dilinde geliştirmesi gerekiyordu. Bu yüzden bende yardımım dokunabilmesi için bisection method ile ilgili araştırma yapıp bir algoritma çıkartmak için kolları sıvadım. Araştırmalarım sonucunda algoritmamı hazırladım ve ardından  daha somut bir şeyler görebilmek için PHP kullanarak fonksiyonun köklerini hesaplayan bir script ortaya çıkardım.


Sol tarafta script'in index sayfası gözükmektedir.

Bu script'in kaynak kodları içerisinde her adım da yapılan işlemlerin açıklamalarını bulabileceğiniz için tekrardan buradan anlatma gereği duymuyorum. 




Bu yazıda sadece benim PHP kullanarak oluşturduğum scriptin kaynak kodlarını sizlerle paylaşacağım. C dilinde yazdığımız program ile ilgili paylaşımları Mustafa UYSAL proje teslimi ve değerlendirmelerin ardından kendi sitesinden yapacaktır.




Yararlı olması dileklerimle, kolay gelsin.



Read More...

Kuşlar Cıvıldıyor, Evet Uyanmışım...

Az önce uyandım. Uyanıp uyanmadığımı anlamak için uzun süre kendimle soru cevap oyunu oynamak zorunda kaldım. Midem gerçekten ağrıyor muydu? Yoksa gece yarısı sadece dolaşmaya mı çıkmalıydım, yemek yemekte nereden çıktı? Yatak iktiriyor beni. Bir şeyler batırarak, ağırlığımdan yorulduğu için kovuyor beni. Kalk. Kalkamıyorum. Bedenimin ağırlığı değil ki bu... Düşüncelerimin gerçek yüzlerinin dayanılmaz çekingenliğinde, gerçeklere bakmanın, gerçekleri yaşamanın verdiği isteksizlik.

Bugün gerçekten işe gitmeli miyim? İşe gidip öğleye kadar bilgisayar başında en iyi yaptığım işlerden birini yapıcam. Ne kadar iyi yaptığım iş var ki? Evde kalıp kitap okusam? Midem ağrıyor. Yatak kalk üstümden diyor. Yorganın ağırlığı ezmeye başlıyor beni. Öğle işten çıkıp derse gitmeliyim. İletişim ile ilgili zar zor iletişime girilerek yapılan bir ders. Sevgili, aşk, sex ... Konuşabildiğimiz konuların ilişkiler ile sınırlandığı bu derste olmalı mıyım? Tüm gün işte olma fikri geliyor aklıma. Vazgeçiyorum.

Hafta sonu gördüğüm, tatlı gülüşüne takıldığım kız geliyor aklıma. Ne kadar da saf, temiz duruyordu. Bu düşünceyi kovuyorum hemen. Başıma gelenlerin hepsinin en temel sebebi bu değil miydi? Saf, temiz insan ... "Acaba sevgilisi var mıdır?" diye düşünüyorum bir ara. İğreniyorum bu düşüncemden hemen. Sevgilisi olmasa ne olacak ki? Dün yaşadığım beş saniyelik bir an geliyor aklıma. Beş saniye, fakültemin girişindeki kızın kırmızı rujuna takıldığım an. Bir şiir'den, kızın diliyle ıslattığı hafif parlayan ince ve kırmızı dudaklardan başka bir şey hatırlamıyorum. Şiiri tekrar hatırlıyorum. Sunay AKIN'ın kırmızı şiiri;

Sevgilim kızma sakın ve lütfen yanlış anlama kırmızı rujunu sürünce paramın yetmediği elma şekerleri geliyor aklıma.

Yatakta doğruluyorum artık. Evet uyandım. Yüzümü yıkamalıyım. Su... Ne kadar derin bir kelime. Ama artık o da saf değil ki... Tekrar yatmak istiyorum. İnsanların gerçekleri dile getirme konusundaki beceriksizlikleri geliyor aklıma. Ya da onlardan kaçma isteği. Kaçamayacağını bilemeyerek. Ne istediğini bilmeyenler var bir de. Davranışları ile söyledikleri birbirini tutmayanları ne yapmalı. Son yaşadığım olay geliyor aklıma. Çarpık diyorum, tek kelime. Arkadaşlık anlattığı gibi olmaz. Yüzümü yıkıyorum, odama dönüyorum. Sifonu çekmiş miydim? Yazma isteği duyuyorum. Bilgisayarı açıp açmama konusunda bir kararsızlık. Hem okumak hem yamak istiyorum. Yazma isteği ağır basıyor. Bilgisayar açılırken Dostoyevski'nin Budalasından bir kesit geliyor aklıma.

Gözümün doğrusuna yürüsem, göğün yerle birleştiği çizgiyi geçince bütün bilinmezlerin çözüleceği inancına kapılırdım.

Bilgisayar açılıyor. Midem hala kötü. Saat ilerliyor. Evden çıkma vaktim geldi. Yazmak güzel geldi. Ama hala bir sürü düşünce aklımda. İşe gitme kararım kesin, sonrasında da derse gitme. Ardından ne yaparım. Belki yine kırmızı rujlu kızı görürüm. Bu kez yüzünü de aklımda tutmalıyım.

Read More...

Paradokslar - Düşünce'nin Yokuşu

Paradoks; görünüşte doğru olan bir ifade veya ifadeler topluluğunun bir çelişki yaratması veya sezgiye karşı bir sonuç yaratmasıdır. Doğru gibi gözüken önerme veya fikirler, tamamen yanlış olarak çıkar karşımıza. Bazende, yıllarca yanlış olarak zannettiğimiz olaylar, düşünceler doğru olarak bizi şaşkına çevirirler.

Hayatımın çok çok yoğun olduğu bugünler de bir sürü şey düşünüyorum. Kendime ayırdığım zamanlarda da beynim sürekli bir arayış içerisine giriyor. Bu süreçleri değerlendirmek için başvurduğum yollardan birisi de paradoksları araştırmak, üzerlerine düşünmek oldu. Bloguma uzun süren bir aranın ardından dönüş olması için de bulduğum bazı paradoksları sizlerle paylaşmak istedim. Umarım okurken, düşünürken sizde keyif alırsınız. Hadi iyi düşünceler :))

Giritli Eupiminides
"Bütün Giritliler Yalancıdır."

Eğer gerçekten giritliler yalancı ise kendisi de giritli olduğuna göre o da yalancıdır.

Eublides
"Yaptığım Açıklama Yanlıştır."

Cümlenin doğru olduğunu düşünürse cümlenin yanlış olması gerekir, eğer cümlenin yanlış olduğunu düşünürsek de doğru olduğunu kabul etmiş olur fakat yanlış olduğunu başta kabul ettiğimiz için tam bir paradoksa düşmüş oluyoruz.

Cümle Paradoksu
"Bu cümle yanlıştır."
Cümle yanlışsa doğru, doğruysa da yanlış olmak zorundadır.

Timsah Paradoksu
"Bir annenin elinden çocuğunu kapan timsah, çocuğa ne yapacağını annenin bilmesi durumunda çocuğu vereceğini söyler. Anne, timsaha çocuğunu yiyeceğini söyler, böylelikle meydana gelen paradoksal durum sonucunda çocuğunu kurtarır."

Şöyle ki, timsah çocuğu yiyecekse anne timsahın ne yapacağını bilmiş olacak ve timsah çocuğu teslim edecek ancak çocuk teslim edilince anne timsahın ne yapacağını bilememiş olacak; timsah çocuğu yemeyecekse anne bilemediğinden çocuğu yiyecek ama o zaman anne timsahın yapacağının bilmiş olacak ve bu yüzden yememesi gerekecek. 
Kısaca, bu iki durumda da timsah çocuğu ne yiyebilir ne de yiyemez

SOCRATES
"Bildiğim tek şey var; o da hiç bir şey bilmediğim."

Yalancı paradoksu
"Şimdi yalan söylüyorum." 


Bu önermenin doğruluk değeri nedir? Yani "şimdi yalan söylüyorum" derken doğru mu söylüyorum yoksa yalan mı söylüyorum? Düşünecek olursak;Bu önermenin doğru olduğunu varsayalım. Öyleyse yalan söylüyorum. Ancak önermenin doğru olduğunu varsaymıştım öyleyse çelişkiye düştüm.Bu önermenin yalan olduğunu varsayalım. O zaman bu cümle doğru olmalıdır. Gene bir çelişki.

Yamyam Paradoksu

" Bir adada yaşayan bir grup yamyamın eline bir mantıkçı düşer. Yamyamlar mantıkçıya şöyle derler: "Biz her yakaladığımız yabancıyı yeriz. Kimini haşlayıp, kimini kızartıp yeriz. Avımıza bir soru sorarız. Avımız soruyu doğru yanıtlarsa haşlarız, yanlış yanıtlarsa kızartırız." 
Dedikleri gibi de yaparlar. Mantıkçıya şu soruyu sorarlar: "Seni haşlayıp da mı yiyeceğiz, yoksa kızartıp da mı yiyeceğiz?" Mantıkçı bir süre düşündükten sonra soruyu çok akıllıca cevaplar: 'Kızartacaksınız!' "

Bir an için mantıkçının kızartılacağını varsayalım. O zaman verdiği yanıt doğru olur. Ama yanıt doğru olduğu için -yamyamların kendi kurallarına göre- mantıkçının haşlanması gerekmektedir. Demek mantıkçı kızartılamaz. Şimdi de mantıkçının haşlanacağını varsayalım. O zaman mantıkçının yanıtı yanlış olacak. Yanıt yanlış olduğundan da kızartılması gerekmektedir. Demek mantıkçı haşlanamaz da. Yamyamlar tam bir kısırdöngüye girmişlerdir. Kızartsalar haşlamaları gerekecek, haşlasalar kızartmaları! Sonuç olarak adamımız kurtulur. 

Berber Paradoksu
"Seville' in kendini traş etmeyenlerini traş eden berberi kendini traş eder mi etmez mi?"

Kendini traş etmeyenleri traş eden berber kendini traş ederse kendi kendiyle çelişki içine düşer. Kendini traş etmezse tanımdan ötürü kendini traş etmesi gerekir, ama bu da bir çelişkidir.

Kant
"Her ne kadar ben inanmasam da bir tanrının var olduğunu kabul etmek gerekir."

Para paradoksu
"Aynı paradan ikisini yan yana koyup birini sabit tutarak diğerini onun etrafında döndürün. Döndürülen para yarım tur attığında kendi ekseni etrafında bir tam tur atmış olacaktır."

Kaynak: Wikipedia.com, paradokslar.com

Read More...

Ayçöreği ve Deniz Yıldızı --- Sunay AKIN

Sunay AKIN dünyası farklı; bilginin, ayrıntının yoğunluğunda insanın düşünmek için var olduğu bir dünya. Ayçöreği ve Denizyıldızı da o dünyaya açılan kapılardan bir tanesi sadece.

Arka Kapak

Bir adam var bilir misiniz? Her gece deniz ilk dalgalarla uyanana değin, umutları, hüzünleri, bekleyişleri ve ruhun ışığını, eski kitapların hamuruna katarak rengarenk ayçörekleri yaratan; özgürlük adına, barış adına, emek adına...

Peki, hiç yediniz mi onun bu sihirli ayçöreklerinden? Eğer kocaman bir parça ısıracak olursanız, kendinizi bir anda, küçücük ışıklardan oluşmuş bir gemide bulabilirsiniz; minareler arasında uyuyan bir mahyaya yelken açmış... Belki de birdenbire duyuverirsiniz tulumbacıların o alevlenen şarkılarını; cariyelerin aklına başından alan... Ya da bir tarlanın başucundan, koşarak geliverir yanınıza bir korkluk -emeğin bu en eski koruyucularından sevimli ve cesur varlık- ve onunla elele gidersiniz miting alanlarına, yine kucaklamaya; sevgiyi, alınterini, kardeşliği... Korkmayın sakın, başınızın üzerinden ansızın uçuverirse bir cadı; kaçmaktadır belki o da yakılmaktan...

Sunay Akın "Ayçöreği ve Denizyıldızı"nı yine bir filozof zekası ve inceliğini, bir çocuğun kalbi, bir şairin duyarlılığı ve bir serüvencinin düşgücüyle sunuyor bizlere. Kitabın her lokması; yaşamın bir başka ucu, dünyanın bir başka köşesi...

"Ayçöreği ve Denizyıldızı" tam bir Sunay Akın'sal deneme... Ama kitaptaki her denemenin sonunu, bir roman okuyormuşcasına merakla beklediğiniz için; yazılanlar belki bir roman, dizelere yansımış, neredeyse hiçbir gerçek kalmadığı için dünyada; belki de bir şiir tüm yazdıkları. Yine de her şeyden önce, çok düşünen, merak eden, araştıran, kolay ikna olmayan bir kitap gezgininin görüp keşfettikleriyle dolu, bambaşka bir iklim bulutu bir yapıt...

Kitabı okuyup bitirdikten sonra bazı geceler "Anne Frank"ın solgun şarkılarıyla uyanacaksınız uykularınızdan... Ve birlikte, ayışığında titreyen bir kumsalda bulacaksınız kendinizi... İşte o an, eğilip deniz yıldızlarını topladığını göreceksiniz "Anne Frank"ın... Sabahın ışıklarıyla, hiç beklemedikleri bir anda, onlar da yanıp kül olmasınlar diye..
Read More...

İstanbul'un Nazım Planı --- Sunay AKIN

Sunay AKIN dünyasının o güzel ahengi ile Nazım HİKMET 'in birleştiği bir eser. Şiir bir düz yazıya daha ne kadar güzel harmanlanabilir ki?

Arka Kapak Yazısı

Saraylardan haber uçar "bizi de yaz" diye, duymazlıktan gelir. İnadına gecekondular, Kız Kulesi'ni, işçi kahvelerini yazar.

Yağmur pencerede sırasını beklerken; o şemsiyeleri yazar. Pembe dizilerde balonlar uçarken; işçi sigaralarının ucunu yazar. İncili boncuklu kadınlar aynalarda gezerken, o, "lambalı kadın"ı yazar.

Birileri Hırsızıstan'a damat olurken; hiç üşenmez, Berberistan'ın kanaryalarını yazar. Yarış atlarına ve süs köpeklerine övgüler düzer birileri; o, atlıkarıncaya içi giderek bakan çocukları yazar. Bal tutanlar parmaklarını yalarlar; o, denize dökülen simitleri yazar. 

Medya hokkabaları para sayma makinalarını ceplerinde taşırken; o, Ahmet Samim'i yazar. Haydarpaşa'nın işçi tulumuyla dolu gardırobunu yazar. Ve herkes gecenin bir yerinde söndürmüşken fenerini; Sunay Akın birileri ateşin altını beslesin, karanlık defolup gitsin diye, "devrim" sözcüğü güzel kitapların ilk sayfasına yazılsın diye, sabahlara kadar beynine fazla mesai yaptırıp, Nazım Hikmet'in gülümseyen bir fotoğrafına bakarak "İstanbul'un Nazım Planı'nı yazar.


Read More...

Çocuklara Özel Sosyal Medya Platformu

Türkiye’nin en çok tercih edilen çocuk ve gençlik portalı Tipeez.com, iki yıldan kısa bir zamanda 1.000.000 üyeye ulaştı!

Her hafta birbirinden çeşitli aktiviteleri ve eğlenceli sürprizleriyle dijital neslin nabzını tutan Tipeez, hem 18 yaş altı çocuk ve gençlerin, hem de ebeveynlerin ilk tercihi olmayı sürdürüyor. Üyelerinin yaratıcılıklarını ve ifade yeteneklerini geliştirmeye yönelik ödüllü yarışmaları, eğlenceli oyunları sayesinde portal, kısa sürede tam 1.000.000 çocuğun uğrak yeri haline geldi. Gece 22:00’de kapanan sohbet odaları, deneyimli moderasyon ekibi, ebeveyne kontrol yetkisi sağlayan özel sistemi, kaba ve müstehcen konuşmalara izin vermeyen patentli programıyla Tipeez.com’da, birbirinden farklı birçok güvenlik önlemi mevcut.

Çocuk ve gençlere, özenle tasarlanmış güvenli bir ortamda bilinçli internet kullanımı tecrübesi yaşatan portalda sürekli güncel haberlerin yayınlandığı bir haber kanalı da mevcut. Bu haber kanalı aracılığıyla Tipeez, üyelerine haber okuma alışkanlığı kazandırmakla kalmıyor, aynı zamanda gündemdeki gelişmeleri yorumlamaya ve sorgulamaya da teşvik ediyor.

Siz de geç kalmadan Tipeez Dünyası’nı keşfetmek için tıklayın!


Bu video Adobe Flash Player'ın son sürümünü gerektirmektedir.

Adobe Flash Player'ın son sürümünü indirin.


  Bir bumads advertorial içeriğidir.
Read More...

Türkiye'nin İlk Annotation Oyunu Ruffles En Kestirme

Dijital dünyada ilklere imza atmaktan sıkılmayan Ruffles, yine Türkiye’de ilk olan bir kurguya imza atmış ve bu defa viral video, mobil eğlence ve sosyal medyayı tek bir oyun içerisinde birleştirmiş. Türkiye’de bir ilk olan annotation teknolojisi ile hazırlanan oyunda, eğlenceli bir ev partisi ile başlayan hikayede tanıştığımız güzel bir kızı elde tutmak için oldukça yoğun çaba harcıyoruz…

Çılgın bir parti ve koşturmaca içinde başlayan video, bizi bazı seçim ve yollara sürüklüyor, senaryo gereği yanımızda para olmadığından otostop çekmeye başlıyoruz ve kendimizi birden Esra ile Ceyda’nın otomobilinde buluyoruz…

İşin eğlenceli kısmı ise, IVR ve IVN altyapısı ile Esra ve Ceyda kardeşler (nam-ı diğer; Cicişler) ile konuşmamız… Cep telefonumuzu verdiğimiz anda Esra ve Ceyda kardeşler bizi arıyorlar ve şanslıysak bedava 60 dakika ve 100 mb internet kazanıyoruz. Ayrıca numarayı geri aradığımızda Esra ile Ceyda’nın komik ve bir o kadar enteresan muhabbetlerini dinliyoruz. Üstelik her aramada başka bir muhabbet çıkması da ayrı bir güzellik olmuş…

Oyuna en kestirmeden bu linkten ulaşabilirsiniz http://apps.facebook.com/enkestirmeruffles/


Bir bumads advertorial içeriğidir.
Read More...

Madımak'tan Amsterdam'a Düşülen Not!

Anne Frank, saat 6 da uyanır, 13 yaşına girdiği 1942 yılının 12 Haziran günü. Anne ve babasının kızaacğından korktuğu için bir saat yatağın içinde oyalanır. Sonra da yemek odasında kendisini bekleyen armağan paketlerini açmaya koyulur. Gözüne ilk çarpan bir hatıra defteri olur. Sanki bir insanmış gibi sayfalarında "Kitty" diye sesleneceği, yaşantısının geride kalan iki yılını günü gününe yazacağı, pembe kaplı, sırdaş bir hatıra defteri. Hasan Hüseyin'in "Büyük Sürü" şiirinde bu defterle karşılaşırız:

Sen her gün Hitler'sin
Ben her gün Yahudi
Oturur ağlarsın utancından
Anne Frank'ın hatıra defterine

   Amsterdam'da yaşayan Frank ailesi, gamalı haçların bu şehrin sokaklarına da asılmaya başlamasıyla ölüm korkusunu enselerinde duyar. Yahudi oldukları için her an toplama kampına götürülme olasılıkları vardır. Otto Frank'ın aklına bir kurnazlık gelir. Kendisi için toplama kamplarına götürülme çağrısı gelince planını uygulamaya koyar. Plan şudur: Kaçar gibi yapacaklar, arkalarında öyle bir hava estirecekler, fakat kentten ayrılmayıp bir evin çatısında gizleneceklerdir.

   Anne Frank, gizlendikleri evde ilk olarak 9 ağustos günü seslenir Kitty'ye. Prinsengracht 263 adresinde bulunan ev gizlenmek için ideal bir yerdir. Otto Frank'ın eşi ve iki kızıyla birlikte sokağa hiç çıkmadan, gündüz yüksek sesle konuşmadan, gürültü yapmadan, perdeleri kımıldatmadan barış dolu günleri beklemeye koyulduğu yer, iş yerinin üst katlarıdır. Peter adlı bir oğulları bulunan Van Daan ailesinin de gelmesiyle gizlenenlerin sayısı yediye yükselir. Kısa bir süre sonra da yaşlı bir diş doktoru katılır aralarına. Sekiz insan yakalanıp öldürülme pahasına dostlarının getirdikleri yiyeceklerle doyururlar karınlarını. Bundan sonrası umut ve korkunun sarmaşık gibi birbirine dolandığı günlerdir. Anne Frank'ın ablası Margot'un, babasına doğum günü armağanı olarak yazdığı şiir, gizli bölmenin nabzını tutar:

Gece yarısı duyuldu ilk top sesi.
Ne oldu, ne var? Kapımı gıcırdıyor ne?
Bir kızcağız görünür, sapsarı beti benzi,
Bir yastık bastırmış sıskacık göğsüne.

   25 Eylül 1942'de, Anne Frank şunları yazar Kitty'ye: "Dün gece yukarı yukarı çıkıp Van Daan'ları ziyaret ettim. Peter'den söz ettik. Peter'in ikide bir yanağımı okşadığını anlattım şikayet yollu. Sevmiyorum oğlan çocuklarının böyle üstüme varmasına."

   Yanağının, kendisinden yaşça büyük Peter tarafından okşanılması hoşuna gitmeyen Anne Frank, 1944 yılının 16 Nisan günü "Dünkü tarihi aklından çıkarma" diye seslendiği Kitty'ye en önemli sırlarından birini verir: "Kızların hayatlarında illk öpüştükleri günü dönüm noktasıdır. Benim başıma geldi de bu. Artık Bram'ın sol yanağıma, Walker'ın sağ yanağıma oturttuğu öpücüklerin pabucu dama atıldı."

   15 Nisan 1944'te faşistlerin çok korktuğu bir şey olur. Amsterdam'daki ahşap bir evin çatı katında bir aşk doğar. Peter ile anne Frank arasında: "Dün akşam saat sekizde Peter ile divan üzerinde oturuyorduk, çok geçmeden elini belime attı. Baya bir yakınlaştık ve iş bununla bitmedi."

   4 Ağustos 1944'te, Gestapo'nun çizmeleri gıcırdatır tahtaları. Anne Frank'ın, Goethe'nin "Gökler katında ya da umutsuzluğun derinliklerinde" dizesiyle tanımladığı evde gizlenen sekiz insan, çok korktukları toplama kamplarına gönderilirler. Nasıl yakalandıklarını, kendilerini kimin ihbar ettiğini öğrenemezler. Bu soruların yanıtı günümüzde de verilememektedir.

   Savaş sonrasında geriye ilk dönen Otto Frank olur. Bombalardan harabeye dönen bir kentte ailesinden, arkadaşlarından bir haber alabilmek için uğraşırken, gizlendikleri günlerde yardım eden Bayan Miep, götürülmelerinin ardından yerde bulduğu bir defter uzatır kendisine. Otto Frank, küçük kızının elyazısıyla dolu olan sayfalrı okurken, bekleyişinin bir kez daha boşuna olduğunu öğrenir. Bir evin çatısında saklanan sekiz kişiden yedisi toplama kamplarında öldürülürler!.. Kurtulan bir tek Otto Frank'tır... Bir de, Kitty!

   Amsterdam'daki hatıra defterinin bir diğeri de, Thuys ailesinin evindeki bir çekmecede durmaktadır. Bu defter, antropoloji öğrenimi gören Carina Thuys'un el yazısını taşır. Deftere en son 2 Temmuz 1993 tarihinde, Sivas'ta yazılır. Yer, Madımak Oteli'nin merdivenleridir: "Şimdi durum kritik. Bir süreden beeri oteldeyiz. Dışarıda büyük bir güruh bağırıyor. Bu otelde özgür düşünür, laik yazar Aziz Nesin kalıyor. O, Şeytan Ayetleri'ni yayımlamayı düşünüyor. Durum hiç de hoş değil. Kendimi gergin hissediyorum. Çünkü ne olacağını hiç bilmiyorum. Bu durum aşırı dincilerin bir oyunudur. Slogan atıyor ve tahribat yapıyorlar. Oldukça polis var. Ama ben ne yapabilirim ki? Bağırılıyor, çağırılıyor ama ben anlayamıyorum..."

   Sivas'ta yakılan 37 insandan biri olan Carina Thuys, tezine konu olarak seçtiği Alevi kültürüni daha yakından tanımak, çalışmalar yapmak üzere Pir Sultan Abdal şenliklerine katılır. Ailesine gönderilen eşyalar arasından çıkan günlüğe, 22 Haziran 1993'te, Amsterdam Havaalanı'nda şunları yazar genç kız: "Türkiye'ye giden uçakta adım yoktu. Bir kaç dakika korktum: Gidemeyecek miydim?.."

Kaynak:  Sunay AKIN, Ayçöreği ve Denizyıldızı
Read More...

İlk Ev Arkadaşım, Hoşlandığım Kadın ve Dostum Sandığım Adam

Hayat bir şakadan ibaret geliyor artık bana. Bazen kötü bazen güzel şakalara maruz kalıyoruz. İnsanın yaşanmışlıkları attıkça güzeli de kötüsü de karşısına fazlasıyla çıkmaya başlıyor. Yaşadığım ve başardığım onca güzel şeye rağmen şu son 7 ay içerisinde 3 kişinin bana yaşattıkları yüzünden psikolojim alt üst oldu. İnsan içine çıkma isteğim kalmadı, girdiğim ortamlardan zevk alamadım, kendimi işime vererek oyalanmaya çalıştım. Şuan bu yazıyı yazabiliyor olmam iyileştiğimin bir göstergesidir.

Mevlana bir sözünde şöyle seslenir bizlere: "Denizin dibinde incilerle taşlar karışık olarak bulunurlar, övülecek şeyler de kusur ve yanlışların arasında bulunurlar.". Benim de yaptığım onca güzel şey yalnız kalamazlardı ve kalamadılar da.

     İlk kötü şakayı, ilk ev arkadaşım yaptı. Bu adam üniversiteye ilk geldiğim de tanıştığım, bölümüme geçtikten sonra arkadaşlığımızı devam ettirdiğimiz birisiydi. İyi denebilecek seviyede şiir yazan ve boş konuşmak üzerine ileri düzey bir yeteneği olan bu arkadaş; onca sınıf arkadaşı olmasına, katılıyorum dediği onca topluluk olmasına rağmen benimle arkadaşlık etmek istiyordu. Bunun sebebi iyi bir dost olmam da olabilir fakat asıl sebep insanlar arasında kendisine yer edinememesiydi. Kim ne yapsın böyle adamı? Boş boş konuşup insanları rahatsız eden, her kadına sırnaşmaya çalışan, haksız olduğu zamanlarda karşısındakine haklısın diyemeyecek kadar aciz bir insan. İşte ben böyle bir adamla aynı evde yaşama kararı aldım. Bunun sebebi başka arkadaşım olmaması değildi. Benim ben geliyorum dediğimde evini açacak hatta evini değiştirecek bir sürü arkadaşım var. Fakat insanlar içinde yer edinemeyen, toplumsal alanda tutunmayı bilemeyen bu arkadaşıma iki yıl uğraştığım gibi daha yakından uğraşarak bir şeyler katabilirim diye düşündüm. Düşünmez olsaydım keşke.

     Bir dönem (üniversite eğitim dönemi) boyunca aynı evde kaldık. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. Tabi o da bana yardımcı olmaya çalıştı. Ev işlerinden anlamam ve bana çok yardımı oldu. Onu bir çok ortama soktum, arkadaşımla tanıştırdım. Yanlışlarını göstermeye çalıştım. Fakat hiç bir düzelme göstermeyen bu adamın beni tanımadığına kesin kanaat getirdiğim bir zamanda yanından ayrılmaya karar verdim. Bunu kendisine 1.5 ay önceden söyledim ve ilk olarak onunda tanıdığı yeni ev arkadaşım ile beraber yani üçümüz çıkalım istedim fakat o istemedi. Neyse. Ben dönem arasında yeni evime çıktım. İşte olaylar o zaman başladı. Benim para konuşmayı hiç sevmediğimi tüm dostlarım iyi bilir. Cebime giren çıkan paranın hesabını bilmem ben. Para muhabbeti yapmaktan da nefret ederim. Fakat beni en iyi tanıması gereken kişilerden biri olan bu fizikçi arkadaş bunu bilmiyormuş.

     Bir gün telefonuma bir mesaj geldi. Mesaj da benden bu arkadaş evin kirasını istiyordu. Pardon! Ben kiramı ödeyip çıkmıştım evden ve benden para istiyordu. Güzelce açıkladım ve bu kez de fatura parası istedi. Evet son ayın faturalarını ödememiştik ve onları verecektim zaten. Fakat benden 150 tl isteyen arkadaşımın açıklaması beni şaşırttı. Ona göre biz geçen ayı ödememişiz. Yani 2 aylık faturaymış bunlar. İyi de ben geçen ayın parasını eline verdiğimi dün gibi hatırlıyorum? aa orada başladı tartışma işte. Benim TOG ile tanıştırıp içerisine girmesine vesile olduğum, arkadaşlarım ile tanıştırıp kendisine yer edinmesini sağladığım, hasta olduğunda ilk ben koştuğum, başı sıkıştığında (maddi - manevi) yanında olduğum, eski sevgilisi yüzünden tartıştığı adamlardan olaylarla alakam yok iken hakaret işittiğim ve kavga ettiğim bu adam benden para koparmaya çalışıyordu. Adam gibi ihtiyacı olduğunu söylese ben ona bir şekilde mutlaka yardımda bulunurdum ama olay farklıydı. Tog da benim aracılığım ile girebildiği ortamlarda benim arkadaşlarıma benim hakkımda atıp tuttuğunu duydum. Bunu da söylediği insanlardan duydum. Benim faturaları ödemeyip kaçtığımı, onu yalnız bıraktığımı söyleyip beni karalamaya çalışan bu adama en güzel cevabı ona inanmayan arkadaşlarım verdi zaten. Fakat son konuşmamızda ağzının payını güzel bir şekilde verdim bu arkadaşın ve son  ayın faturalarını ödeyerek aramızdaki muhabbeti kapattım.

    Dostum sandığım, beni tanıdığını sandığım, onun için elimden geleni yaptığım bir insandan böyle davranışlarda bulunmasını beklemezdim. Gerçekten benim için çok kötü bir durum. Ona son bir şey söylemek istiyorum, onun en çok sevdiği sanatçını Sezen AKSU'nun ağzından: "Soğuk yenir kin, ihanet intikamsız kalmaz.".

     İlk şakanın gelişme sürecinde birisinden hoşlanıyordum. Görünüşüyle gerçek kimliğini gizleyen kişiler vardır ya, işte öyle birisiymiş. Ağzından sevgi lafını eksik etmeyen ama sevmenin ne olduğunu bilmeyen kişilerden. Bana göre sevmek Sunay AKIN ın dizelerinde saklı:


Saçak altına sığınmış
göçmen kuşun
kar tanecikleri arasında
düşen beyaz tüyünü de
görebilmek
İşte sevmek.


     İşte sevmek, tüm dikkatimi onun üzerine vermiş, tüm çabamı kendisine olan özgüveni geri kazanması için uğraşmaya adamıştım. Eğitimlere ve çeşitli organizasyonlara katılması için sorumluluklar alması için çabalar gösterdim. Bu çabalarım sonuç verdi. Ona duygularımı söylediğim de beklemediğim bir cevap aldım. O beni sadece dostu olarak görüyormuş. Dost. Bu olabilecek bir şey. Yaptığım onca şeyi bir dosttan ayrı bir ilgiyle yaptığımı ona da hissettirdiğimi düşünüyorum. Fakat istemiyorum demenin farklı bir yöntemi işte olabilir. Saygı duyarım. Fakat beni kıran nokta beraber katıldığımız bir ortamda benim yanımda hiç tanımadığı veya az biraz tanıdığı adamlar ile gecenin bir körü dışarı çıkıp, zaman geçirmesi oldu. Yanı başında oturan ve dostum dediği adamı çağırmaması ki yanlarına gittiği adamların kimseye söylemeyin demesi yüzünden bunu yaptı, kabul edilemez bir durum.

     Bunu yapan kişinin kişiliğinden şüphe etmek gerekir. Hiç tanımadığın bir yerde, ne oldukları belli olmayan bu adamlar ile (kişilere sözüm yok yanlış anlaşılmasın) gecenin bir saati dışarı çıkıp zaman geçirmek, ki bunu dostum dediği kişiden habersiz yapmak kimlere uygun bir davranıştır adını siz koyun. O olaydan sonra haksızlığını, yanlışını kabul etmesi güzel bir durumdu ama bunu hiç yapmaması gerekirdi. Ona da güzel bir konuşma yaptım. İzmir de gece arada bir dışarı çıkar arkadaşlarım ile eğlenirim. Bu çıkmalarım da onunla karşılaşmam ve bulunduğu ortamı görme şansı yakalamam iyi ki böyle birisinden kurtulmuşum dedirtti bana.

     İkinci şakadan sonra hayatım tam anlamıyla cehennem oldu. Ruh gibi dolaştığım, uyuyamadığım zamanları hatırlıyorum. Tam düzelmeye başladığım bir dönemde de dostumuz dediğimiz bir kişinin sorunları patlak verdi. Bir insan düşünün ki her şeyi bildiğini sanır ama hiç bir şeyden anlamaz, üstün gözükmeye çalışır fakat yaptığı kendisini bitirmektir. İşte böyle bir adamın bir çok yanlışını dostumuz dediğimiz için görmezden geldik. Taki son olaya kadar. Bir insan kardeşim dediği adamın eski sevgilisiyle birlikte olmak için nasıl uğraşır? Nasıl bir işkemben var senin. Sonra düşündük ki bize söylediği yalanlar, onu soktuğumuz ortamlarda arkadaşlarımıza sırnaşmaya çalışmaları, saygısızca hareketleri. Biz bu adamı çok görmezden gelmişiz. Kendisini bitiren insanlardan nefret ederim. Kişiliği oturmamış insanlardan da.

     Fakat bu son şaka diğer ikisi kadar derin yara vermedi. Ona son bir konuşma yapma gereği dahi duymadım. Gerek yok çünkü. Kaybeden, ahlaksız durumuna düşen de o. Gerisini o düşünsün artık.

     Bir kızıl derili atasözü şöyle der: "İhanet arkadaşlık zincirini karartır, fakat vefa onu her zamankinden parlak yapar." Herkesin hayatında vefasız insanlar vardır. Önemli olan onlara dahi vefalı davrandım diyebilmektir. Ben rahat bir şekilde bunu söyleyebiliyorum. Her arkadaşıma, dostuma elinden geldiğince yardımcı olmaya, onun yanında olduğumu hissettirmeye çalıştım. Gerisi onların karakterlerine kalmış. Büyük konuşmayı sevmem ama benim dostluğumu kaybetmek servet kaybetmekten daha zordur. Fakat kaybedilirse de dünyaları kaybetmekten beter olur.

     Yaptığım iyilikleri söylemek asla huyum değildir. Burada söylemem gerekiyordu çünkü bu şekilde, bu yazıyı yazarak müthiş bir rahatlık duyacağımı düşünüyordum ve duyuyorum :)
Read More...

Registry Booster 2011 Crack - Serial (Yerel Makine Hack)

Registry Booster programı; windows işletim sisteminde bulunan ve bilgisayar ile ilgili önemli bilgileri içerisinde bulunduran kayıt defterleri içerisinde ki hataları bulup düzeltmek için kullanılmaktadır. Kayıt Defterinde ki hatalar bilgisayarımızın yavaşlamasına, programların hata vermesine sebep olmaktadır. Bu yüzden hata içeren bölümlerin düzeltilmesi gerçekten önemlidir.

 Programın 2011 versiyonlarında internet üzerinden yayılan seriallar, crackler işe yaramamaktadır. Bu da programın demo sürü ile verimsiz bir şekilde çalışmasına sebep olmaktadır.

  Aşağıdaki video da programın kurulumunu ve kayıt defteri ile kendi bilgisayarımızı hackleyerek programı full versiyon kullanmamızı sağlayacak işlemleri anlattım. Umarım yararını görürsünüz :))

     Programı indirmek için TIKLAYINIZ.





     Program ile ilgili sorularınız için iletişim bölümünden bana mail atabilirsiniz.

     Görüşmek Üzere :)
Read More...

PHP Çalıştırma Araçlarının Kurulumu ve İlk Kod Yazımı

Read More...

PHP Giriş Dersi --- PHP ile Tanışma

Read More...

Mersin Tog Atak Geldi Geçti

Mayıs ayının 20, 21 ve 22 sinde düzenlenen bu sene ki Toplum Gönllüleri Vakfı atak organizasyonlarından Mersin Atak'a ben ve Ege Üniversitesi Toplum Gönüllüleri Örgütlenmesinden Dilara OMAY arkadaşım ile birlikte Tog Ege'yi temsilen katıldık. Akdeniz'in güzel mi güzel şehrinde yolculuk dışında güzel zaman geçirdik. Mersin Atak'ta yaşadıklarımıza geçmeden önce atak nedir'in bi cevabını verelim. Atak; en az 1 en çok 3 gün süren, Türkiye genelinden Toplum Gönüllülerinin katılımıyla ulusal düzeyde geniş çaplı bir şekilde gerçekleştirilen, bir sosyal duyarlılık projesidir. Amaç yerel kamuoyunun dikkatini sosyal sorumluluk projelerine çekmektir. Daha ayrıntılı bilgi için   buyurun.

Biz İzmir'den 18 Mayıs gecesi yola çıktık. Yolculuk öncesi yaptığım küçük çaplı araştırmamda yolumuzun 9 - 10 saat süreceği kanaatine vardım. Bir çok kanalda söylenen oydu çünkü :)) Fakat yola koyulup 10 saat geçtikten sonra işin doğrusunun öyle olmadığı, internet çöplüğünün pisliğine bulanmış bilgiler ile kandırıldığımızı anladım. 15 saat süren yolculuktan sonra ancak Mersin'e varabildik. Neyse ki yol arkadaşım ile iyi ikili olduk ve yolculukta hiç sıkılmadım. Dilara da sıkılmadı diye tahmin ediyorum :)) Bizi otogar da Mersin Organizasyon Ekibi'nden gönüldaşlarımız karşıladı. Diğer gelen gönüllü arkadaşlarımızın yanına bizleri götürdüler. Bekleme noktamız aynı zamanda Mersin Tog'un toplantılarını yaptığı bir kültür sanat eviydi. Gerçekten hoşuma giden bir mekandı. Bekleme sırasında Mersin de küçük bir iki tur attık ve küçük olmasına rağmen zevkli geçen bu gezinti ile Mersin'i tanımaya çalıştık. Ne kadar tanıdık? Çok az ama olsun :))

Gece kararmaya başladığı sıralarda servis ile yola koyulduk. Eğitimlerin yapılacağı ve konaklayacağımız -adını unuttuğum- motel tadında, denize sıfır, yurt olmadığına çok sevindiğim yerimize yarı uykulu, şarkı söyleyip alkış yapıp vardık ve odalarımıza yerleştir. İlk geceden eğitimlere başlamamız biraz verimsiz olsa da güzel bir ilk gün geçirmiş olduk :))

Atak teması "Kuşak Çatışma"sıydı. 80 ler, 90 lar, 2000 ler temelli eğitim içerikleri amacına uygun atölyelerden ve oturumlardan oluşuyordu. Fakat gelişi güzel sıralanmış olduğu izlenimi veren eğitimlerin kalıcılığı konusunda şüpheliyim. Atak çıktıları henüz paylaşılmadığı için de şüphem devam ediyor ;) Her şeye rağmen böyle bir konu işlendiği için mutlu oldum diyebilirim. Çünkü Tog çatısı altında "Gençlerin Öncülüğünde" yürütmeye çalıştığımız sosyal sorumluluk projelerinde ilk hedef kitlelerimizi gençler oluşturuyor. Fakat bizler çocuklara yönelik, yaşlılara yönelik projeler yapmaya kendimizi o kadar çok kaptırdık ki toplum da sorun teşkil eden, sivil örgütlenmelerin öncülüğünde çözüm geliştirilebilecek konulara değinmez olduk ve en önemlisi de gençlerimizi unutur olduk. Gençlerin sorunlarını görmemeye başladık. Bu yüzden, gençlerin yaşamlarında ki en önemli sorunlardan bir tanesine hatta sadece gençler değil toplumun bir çok kesimini ilgilendiren "Kuşak Çatışması" konusu üzerine eğilmek öze dönmek anlamında bir hareketti diye düşünüyorum. Bu başlangıç ile farklı bir çok sivil toplum örgütünün de farkındalıklarının artacağını ümit ediyorum.

Atak'a dönecek olursak 2. günümüzde kanlıdivane de geçekleştirdiğimiz, sıcağın altında tarihi kalıntılar arasında dolaşarak yaptığımız atölye'nin hiç yararlı olduğunu düşünmüyorum. Taş zihniyetiyle kalıntılara bakmıyorum evet ama oraların kullanılış şekilleri ile "Kuşak Çatışması" nı birleştiremedim ve hala da birleştiremiyorum. Zaman kaybı olan bir atölyeydi. Bunun aksine kız kalesi gezisi öncesi yaptığımız emekli öğretmenlerin, sağlık çalışanlarının ve lise öğrencisi(mezunu) arkadaşların katılımıyla geçekleşen oturum zevkli, gerçekten amacına yönelik, etkileşimi yüksek bir sürece sahipti.

Atak sırasında Kuşaklar partisi eğlencenin tavan yaptığı zamanlardan bir tanesiydi. Kostüm değiştirip 80 lerde ki 90 larde ki gibi giyinen arkadaşlar çok güzel gözüküyorlardı. (Ben değiştirmedim, 2000 ler de kaldım :P) Ayrıca Kuşaklar partisini yaptığımız ve aynı zaman da eğitimlerimizi yaptığımız salonun yakınında, partimizin olduğu gece gerçekleşen düğüne bu kılıklarla katılarak güzel anılar elde ettik :)) Eğitimler arasında sahile inip sohbet etmek, sahil yolunda ki duvarda oturup sohbet etmek, deniz manzaralı açık havada yemeklerimizi yemek atağın tatlı anlarına bazı örnekler olabilir.

En son Kız kalesi gezimizin ardından atağımıza son noktayı koymuş olduk ve otogara doğru yola koyulduk. 15 saatlik yolculuğa doğru. Dönüş yolu çoğu aşaması uyku ile geçmiş olmasına rağmen Dilara ile zevkli bir şekilde geçti :))

Bitirirken...

Mersin Atak Organizasyon Ekibine emeklerinden ötürü, bize gösterdikleri yakınlıktan ötürü, sıcaklıklarından ötürü, zevkli bir atak geçirmemizi sağladıkları için çok teşekkür ederim. Katılımcı arkadaşlarıma da katılımlarından ötürü kendi adıma teşekkür ederim. Umarım ulusal etkinliklerde hepsiyle tekrardan görüşme şansına erişiriz.


Read More...

Kule Canbazı --- Sunay AKIN

Çocukluğunuzda oyalanmanız için elinize tutuşturulan boyalı kalemlerle üzerinde gidip geldiğiniz sayfaları bir kerecik Sunay Akın'a vermeyi hiç düşündünüz mü? Onun büyülü sözcükleriyle çizdiği resimlerin içinde hiç kimsenin göremediği güzel bir ayrıntıydınız belki de...

Gün oldu, o resimlerde sizi Hezarfen'in kanatlarına bindirdi; herkes o güzelim insana şaşkınlıkla bakarken, siz bulutlara yüzünüzü sürdünüz. Gün oldu, batan bir denizaltının haberiyle sarsılırken tüm dünya, içinizden bir parça koptu; siz hafifledikçe belki o gemi yeniden suyüzüne çıkar diye düşündünüz... Ama o resimlerde kızgın bir çöle bile düşseniz, Sunay Akın'ın usta elleriyle verdiği gölgelere sığınabileceğinizi hep bildiniz.  

Serüven sürüyor...

Haliç'te yan yana duran yedi gemi düşünün ve uzunca bir halatın o gemilerin yedi direğine gerildiğini... Haliç'i o halatın üstünde geçmeyi başaran Canbaz Şahin olmak istemez miydiniz? Ne dediniz, yükseklik korkunuz mu var? O halde, bir koyunu omuzlarına alıp ip üstünde ilerleyen ve hatta onu kurban edip mangalda pişirerek afiyetle yiyen Ahmet Ağa'nın muhteşem gösterisini izlemeye hayır diyemeyeceksiniz...

Düşlerinizde bir çizgi çekin dün ve bugün arasına, hatta yarına uzayıp giden, yılları yıllara bağlayan... Gördünüz mü, o çizgi üstünde Sunay Akın yürüyor!.. Oyuncaklarla dolu bir el arabasını katmış önüne, şiirler okuyarak dengesini buluyor yaşamın. Düşecek diye korkmayın sakın. Bir yanı şiir, bir yanı düzyazı; hangisine düşse söz canbazı oluyor bu kez. Ve ustaca beceriyor her ikisini de!..

Tanıtım Yazısı'ndan Alıntı
Read More...

PHP de Türkçe Karakter Sorunu

Öncelikle merhaba =) İnternet dünyasında aradığınızda üzerine en çok konuşulmuş, konuşulan konulardan birisidir aslında "Türkçe Karakter Sorunu". Web yazılımı / tasarımı ile uğraşanlar sık sık ya da genellikle bu sorunla karşılaşmaktadır. Kendi açımdan konuşmam gerekirse ne kadar tecrübem olursa olsun, ne kadar çok bu sorun üzerine çözümüm olursa olsun yine de projelerin belirli sürelerini Türkçe Karakterlerle uğraşmaya ayırıyorum.
Üzerinde çalıştığım en son projem de başıma gelenlerin hala cevabını bulamadım. Bir çözüm geliştirdim ama aklımda müthiş bir soru işareti olarak kaldı yaşadıklarım. Kısaca açıklamam gerekirse, projemin veri tabanı ile bağlantılı (ki hepsi bağlantılıydı, index hariç) sayfalarında charsetimi utf8 olarak tanımladım.

<meta http-equiv="Content-Type" content="text/HTML; charset=utf-8" />

Veri tabanımın ve toblolarımın karakter karşılaştırma tiplerini de utf8_turkish_ci olarak ayarladım. Yönetici panelim dahil hiçbir sayfa da türkçe karakter sorunum olmadı fakat index.php sayfam da ilginç bir şeyler yaşanmaya başlandı. İçeriği, menuleri vb. include ettiğim sayfamda türkçe karakterler ama hepsi değil sadece ş ve ğ sorun çıkartıyordu.
İlk olarak sayfa charsetini ISO ya çevirdim ve veri tabanımın karşılaştırma tiplerini latin5_turkish_ci yaptım.

<meta http-equiv="Content-Type" content="text/HTML; charset=ISO-8859-9" />

Fakat sorun yine aynı kaldı. index.php sorunluydu. Ardından veri tabanı bağlantımdan sonra karakter tipim ile ilgili sorgular döndürerek karakter tipimi sağlam bir şekilde tanımlamak istedim.

    mysql_select_db("veritabanı_adı");

    mysql_query("SET NAMES ´latin5´");
    mysql_query("SET CHARACTER SET latin5");


Fakat sonuç tekrardan hüsran ile bitti. index.php sorunlu çalışmaya devam etti. Uygulumalaya çalıştığım ilk çözümlerin ardından 3 güne yakın bu sorun ile uğraştım ve merakımın giderek artmasına rağmen çözüm aramayı bıraktım ve gözünü sevdiğim html kodları ile (türkçe karakterlerin html kodları) sorunu hallettim.

Öncelikle PHP de bir fonksiyon yazdım.

function tr($yazi) {
$yazi = trim($yazi);
$ara = array('Ç','ç','Ğ','ğ','ı','İ','Ö','ö','Ş','ş','Ü','ü');
$degistir = array('&#199','&#231','&#286','&#287','&#305','&#304','&#214','&#246','&#350','&#351','&#220','&#252');
$yeni_yazi = str_replace($ara,$degistir,$yazi);
return $yeni_yazi;
}

Bu fonksiyonun ne işe yaradığı zaten ortada ama kısaca türkçe karakterleri verilen string bloğu içerisinden bulup html kodlarıyla değiştiriyor. Bu fonksiyonu yazdıktan sonra veri tabanına kayıt aşamasında verilerimi bu fonksiyonumun süzgecinden geçirerek kayıt ettim ve hiç bir sorun olmadan index.php sayfamda türkçe karakterleri kullanabildim. Hala index.php üzeinde oluşan ilk sorunun nedenini merak etmekteyim ve umarım çalışmalarım sonucunda sorunu çözerim =)



Read More...

PHP de Sabitler, Değişkenler ve Stringler

Read More...

PHP ile Access Veri Tabanı Bağlantısı

PHP nin her veri tabanı ile çalışabildiği gerçeği, bu dilin en önemli özelliklerinden bir tanesi. Video dersimizde de bunun bir örneğini görüyoruz. Tam olarak bir veri tabanı bile sayılmayan access e PHP ile bağlanıp, üzerinde işlemler yapıyoruz.

Kullandığımız fonksiyonlar odbc_connect ve odbc_exec. Algoritmik içeriği merak ediyorsanız, video merakınızı giderecektir.

İyi seyirler =) ve iyi çalışmalar =)


Read More...

Onlar Hep Oradaydı --- Sunay AKIN

Sunay AKIN'ın kendisi hakkında çıkmış sorulara ve eleştirilere cevap niteliği de taşıyan kitap "Kız Kulesindeki Kızılderili" kitabına göre az olsa da kızılderililer hakkında bizlere güzel bilgiler sunuyor. Sunay AKIN ustanın anlatımıyla, olayların en küçük ayrıntılardan nasıl birbirlerine bağlandığına şahit olacaksınız.




Kitabın Arka Kapak Yazısı


Her hafta yüzlerce çadırın kurulduğu Kuşdili çayırında intihar eden Hamdi Bey'i nasıl kıskanmasın, beton ve çelikten gökdelenlerin yükseldiği Manhattan'da yaşama gözlerini yuman Kızılderili? Ki bir geyik olarak gelir dünyaya hiç doğmamış çocuğu...

Ve Resneli Niyazi'nin hürriyet mücadelesine katılır Balkanlar'ın dağlarında. Haliç kıyısındaki şadırvanın çatısında bir yerde saklıdır, sırtına sıkılan kurşun... O günden beri de Sunay Akın yalnızca okurlarına güvenir, sırtını dönebilecek kadar... Çok iyi bilir çünkü, özgürlük direnişi boyunca onlar hep arkasındaydılar... Onlar hep oradaydılar.
Read More...

Karpuz ve İlişkiler

Bir zamanlar karpuzdan fenerler yapılırmış. Şöyle bir düşündüğümüzde estetik açıdan farklılık oluşturmak açısından güzel fikir gibi duruyor. Karanlıkta yolumuzu aydınlatan ışık kaynaklarına belki de bir tatlılık katmak amacı gütmüş olabilir ilk karpuzdan feneri yapan kişi. Orhan Veli "Sakal" isimli şiirinde;

Hanginiz bilir, benim kadar,
Karpuzdan fener yapmasını.

diyerek bu işte ne kadar iyi olduğunu hiç de mütevazi olmayan bir şekilde bizlere söyler. Şüphesiz ki Orhan Veli gibi bu işte usta olan birisi her karpuzu kullanmıyordu fenerleri yaparken. En iyilerini seçmeye çalışıyordu. Karpuzların nasıl seçildiğini bilir misiniz?Şöyle bir ele alınır karpuz, ellenir kurcalanır. Öyle karar verilir karpuz iyi mi kötü mü...

Bir başka şairimiz Cevat Çapan'ın bir şiirinde de geçer karpuz;

Babam iki tek atınca,
"Hadi seni karpuzlara götüreyim" derdi.
(Karpuzlar Gebze'de oturan kızlardı)
Annem kızarır, kızar,
"Bey, çocuk daha küçük" diye çıkışır,
Mutfağa gider ağlardı.
Babam karpuzdan anlardı.

Şiirinde karpuz'u kadınların yerine kullanan Cevat usta ile Orhan Veli yi birleştirdiğimizde ilişkiler ile ilgili bir noktaya varıyoruz aslında, erkekler açısından. Tabi yorumu tersten yaparsak kadınların açısından da bir noktaya varabiliriz. Kendimiz için en iyi kadını / erkeği bulabilmek için (Yolumuzu aydınlatmamıza yardımcı olacak fenerlerimizi bulabilmek için) öncelikle ona duygusal olarak dokunmamız gerekiyor. Daha sonrasında da psikolojik olarak kurcalamamız gerekiyor. Bunların hepsi en iyi için yapılıyor. Tabi bu aşamalarda biraz ileriye gidersek işler sarpa sarabiliyor. Aşırı ilgi, baskı, bağlılık, kopamama ... Az olması da gerçeği görmeyi zorlaştırıyor.

Tabi bu seçim aşaması her zaman göründüğü gibi işlemeyebiliyor. Her ne kadar her şeyi kararında yapsanızda bazen karpuzun için geçiş veya tam olgunlaşmamış olabiliyor. Bu aşama ya aşırıya kaçmayı ya da karpuzu atmayı gerektiriyor. Artık seçim kişiye kalmıştır.

Peki her şeyi nasıl doğru yapıcaz? Bunu bilemem. Karşınızdaki ve sizin kişiliğinize göre değişkenlik gösterebilecek bu süreçleri iyi tahlil etmek ve gerçekleşen olayları iyi yorumlamak gerekiyor. Eğer dikkatli olunursa doğruya ulaşılabilir.


Her yaz sonunda bir şekilde bitip giden karpuzlarımız için ...
Read More...

PHP ile Veri Tabansız Telefon Rehberi

Bölümümüzün en iyi hocası olduğunu düşündüğüm Tarık KIŞLA hocamızından bu dönem hem ağ hem de veritabanı dersini alıyoruz. Geçen sene misafir!!! bir öğretim görevlisinden aldığımız veritabanı dersi pek yararlı geçmemiş, çoğu insan hak etmediği puanları almış ve en önemlisi de kimse bir şey öğrenememişti. Bu dönem  bu dersi Tarık Hocadan almamız bizim için müthiş bir şans. Bu şansı tüm BÖTE 3. sınıf öğrencilerinin en iyi şekilde kullanabilmesi en büyük temennim.
Tarık Hoca'nın veri tabanı dersine henüz girmemiş olsam da :D verdiği ödevden arkadaşlarım sayesinde haberdar oldum. Hocamız bize veritabanının önemini anlamamız amacıyla veritabanı yerine bir .txt kullanarak telefon rehberi yazmamızı istemiş. Bir not defteri ve istediğimiz bir dili kullanacakmışız. :) Hocamızın mantığı çok hoşuma gitti. Hemen oturup yazmak istedim ama kısmet bu güneymiş. Anca zamanım oldu :D Ben bu ödevi yaparken PHP, Ajax(Javascript), CSS, HTML teknolojilerini kullandım. Ödevin teslim günü benim grubum için salı günü. Erkenden ödevi paylaşmamda ki amaç, arkadaşlarıma yardımcı olabileceğini ya da en azından fikir verebileceğini düşünmemdir. Yanlız bir hatırlatma. Eğer buradaki kodlardan bir şeyler öğrenmek istiyorsanız, LÜTFEN algoritmayı anlamaya çalışın. Kopyala yapıştırdan kaçının.
Projenin dosyalarını yine bu sayfa içerisinde paylaştım. Kodları fotoğraf olarak paylaşmamdaki amaç buradan direk kopyala yapıştır ile alınarak kullanılmalarını istemememdir.
Kullanıcı Arayüzü
Kullanıcı arayüzü'nün yapımında HTML, CSS ve Javascript teknolojilerini kullandım. Jquery'nin toggle fonksiyonu aracılığı ile açılır kapanır menüler oluşturularak, güzel bir görsel kullanım aracı oluşturdum. En azından bence öyle oldu :D


huso.js
Bu javascrip dosyasında ajax ile formdan gerekli bilgileri php sayfama yönlendirip işlemleri yaptırıyor, sonrasında da dönen sonuçları ekrana veriyorum. Bu aşamada sayfamız yenilenmiyor.






     kayit.php
   Şimdi sıra geldi asıl işi yapan kodlarımıza. Forma girilen verileri huso.js aracılığı ile kayit.php sayfamıza    yolladık. Burada belirli parametreler aracılığı ile istenilen işlemleri gerçekleştiriyoruz.




Çalışmanın dosyalarına BURADAN ulaşabilirsiniz.

Tekrar etmekte fayda görüyorum. Kodları anlamaya çalışmak sizlerin yararına olacaktır. Herhangi bir sorunuz olursa iletişim kısmından bana ulaşabilirsiniz.

Çalışmalarınız da kolaylıklar diliyorum ;)
Read More...

ANAHTAR EĞİTMEN EĞİTİMİ || İstanbul Eğlencesi

Şiledeki eğitimimizin ardından yaşadığımız şehirlere geri dönebilme için bizleri İstanbul'a getirdiler :) Taksimde servisten indik ve acelesi olmayan arkadaşlar ile birlikte biletlerimizi aldık, cebimize koyduk ;) Sonrasında da hadi birazcık İstanbul dedik. Pek bir açılamasak da istiklalde geçirdiğimiz anlar harikaydı :D

Önce karnızı doyurduk ki enerji alalım dedik. Sonrasında da istiklalin ara sokaklarından bir tanesine girip oradaki barlardan bir tanesine oturduk. Kimimiz alkol aldı kimimiz nargile içti. Hafif sohbetler eşliğinde biraz zaman geçirdik ama sıkıldık. Ne yapalım dedik? Akla bir şey gelmiyor. Derken bir iki arkadaş geldi. Kan ter içerisinde :D İstiklalde koşturmuş akıllı arkadaşlarım :) Dedik ki bizde yapar mıyız? yaparız.

Attık kendimizi istiklale :D başladık koşmaya, kovalamacaya. Evet bu aşamada etraftaki insanlara biraz rahatsızlık vermiş olsakta heyecanımızı görerek bir şey demediler sağ olsunlar :D neyse el ele tutuşup tren şeklinde istiklalin ortasında zik zak çizerek koştuktan sonra bizim eğitimlerde uyguladığımız ve canlandırıcı adını verdiğimiz insanların kendilerine gelmelerine yardımcı olan uygulamalardan bir kaçını uygulamaya karar verdik. İstiklalin ortasında tramvay yolunun üzerinde bir çember olduk ilk olarak ve başladık at gibi ayak sesleri çıkarmaya, zıplamaya :D Bu aşamada turistler de katıldı aramıza. Uygulamayı ingilizce yürütmeye başladık :D Uygulamanın sonlarına doğru çemberimizin ucuna devriye gezen bir polis otosu geldi ve durdu. Onlarda bizleri izlemeye koyuldu. :D

Ekip otosunun geçmesi için ara verdiğimiz uygulamamıza devam etmedik. İstiklalde biraz daha yol aldıktan sonra bir iki uygulama daha yaptık. En ilginci yine çember halinde iken sırayla hepimizin bağırmaya başladığı uygulamaydı. Bu uygulama aşamasında bizi eli sandılar kesin :D ama sanan sansın öenmli değil. Biz eğlendik =)

Oradan yorulmuş halde yine istiklalin ara sokaklarından bir tanesinde bulunan, Galatasaray Lisesinin yan sokağında bulunan (yanlış hatırlamıyorsam) "45lik" isimli mekana girdik. Eski 45liklerin eşliğinde bazı zamanlar eşlik ederek bazı zamanlar sadece dinleyerek güzel vakit geçirdik. =)

Derken otobüs saatlerimiz geldi :( ayrılık vakti geliyordu artık. 45lik isimli mekandan kalktık ve servislerimize doğru yol aldık. Ayrılık aşamalarını pek sevmem. Yine sevmedim ama ayrıldık :( Güzel dostluklarımız ile beraber yollara düştük.

Müthiş bir tecrübe olan bu eğitime bir çok okurumun da dahil olmasını çok isterim. Umarım bu hazza, bu duygulara sizlerde sahip olursunuz =)
Read More...
 
Copyright (c) 2012 Hüseyin KÜÇÜK
Php Yazılım Uzmanı, Öğretim Teknoloğu, Toplum Gönüllüsü