Kod Dostu

Kod Dostu

GÜNEŞ ÜLKESİ ( Bölüm I )

  • Unknown
  • - 04 Ocak 2010
  • Konuşanlar:
    OSPİTALARİO ve COLOMBO’NUN CENOVALI KILAVUZU
    Bu konuşmalar bir ospitalario ile Colombo'nun kılavuzlarından Cenovalı bir kaptan arasında geçer. Ospitalario, Kutsal topraklarda hastalanan hacılara bakmak amacıyla kurulmuş bir kuruma bağlı kimselere verilen addır. Kudüs'te Sen Jan tarikatı diye tanınan bu dinsel kurum sonradan Malta Şövalyeleri örgütünü meydana getirmiştir. Campanella'nın bu eserde sözünü ettiği Colombo'nun Kristof Kolomb'la hiç bir ilişkisi yoktur. Çünkü, bu konuşmada geçen olaylar ünlü denizcinin ölümünden sonraya aittir.


    OSPİTALARİO
    Haydi anlat bakalım şu deniz yolculuğunda başından geçenleri!
    CENOVALI KAPTAN
    Daha önce anlatmıştım ya dünyayı bir ucundan öbür ucuna nasıl dolaştığımı, Toprabana'ya varır varmaz nasıl karaya çıkmak zorunda kaldı, ğımı. Bu adanın insanlarından korkup yakın bir ormana sığınmıştım. Bir süre sonra ormandan çıkmış, yürüye yürüye tam Ekvator'un altına düşen geniş bir ovaya varmıştım.
    OSPİTALARİO
    Peki, orada neler oldu?
    C. KAPTAN
    Orada, dört bir yanımı, kadınlı erkekli bir sürü insan sarıverdi birden. Hepsinin ellerinde silâhlar vardı. İçlerinde bizim dilimizi konuşanlar çoktu. Beni alıp Güneş Kent'e götürdüler.
    OSPİTALARİO
    Nasıl yapılmış bu kent, nasıl yönetiliyor, anlatıverin lütfen!
    C. KAPTAN
    Geniş bir ovanın ortasında yükselen bir tepe düşünün, İşte, kentin büyük parçası bu tepenin üzerinde kurulmuş. Ama kat kat çemberleri tepenin eteğinde öylesine uzaklara yayılmış ki, çapı ikiüç, bütün çevresi de yedi mili bulmakta. Bununla beraber, bir tepe üstünde kurulacağına, bir ovada kurulmuş olsaydı çapı bu kadar büyük olmazdı.

    Kent yedi halkaya ya da çembere bölünmüş. Bunların her biri yedi gezegenden birinin adını taşıyor. Çemberler birbirine dört ayrı yolla bağlanmış. Her yol da bir kapı ile sona eriyor. Her kapı dört yönden birine bakıyor. Ayrıca öyle kurulmuş ki bu kent, her kim birinci duvar çemberini yaracak olsa, ikincisini yarabilmek için iki kat, üçüncüsü için daha çok çaba sarfetmesi, bütün kenti ele geçirmek içinse yedi defa saldırması ve her seferinde gücünü artırması gerekir. Ama, bana kalırsa, birinci duvarı bile ele geçirmek olacak şey değil. Öylesine kalındır çünkü; burçlar, kuleler ve hendeklerden başka türlü savaş ve savunma araçlarıyla bezenmiştir.

    Kuzey kapısından girince (bu kapı baştanbaşa demirdendir, kolayca inip kalkacak ve sıkıca kapanacak biçimde yapılmıştır), gözüme birinci duvarla ikincisi arasında, yetmiş adım genişliğinde bir düzlük ilişti. Buradan, ikinci duvar boyunca uzanan, birbirine bitişik ve bir tek heybetli gibi görünen zengin konaklar göze çarpıyordu. Bu konakların yarı yüksekliğinde boydan boya, sıra kemerler uzanıyordu; bunların üstünde, tıpkı sütunlu avlular ya da manastırda olduğu gibi altları geniş, zarif sütunlarla tutturulmuş üstü örtülü geçitler vardı.

    Bu konakların alt katlarına, doğrudan doğruya içbükey duvarların iç kısmından girilir; yukarı katlaraysa mermer merdivenlerle çıkılır. Bu merdivenler, duvarların iç kısmındaki aynı biçimde geçitlere açılır. Bu geçitlerden de, duvarların her iki yanına bakan zarif pencereli üst kat odalarına çıkılır. Odaların hepsi adamakıllı süslüdür. İç ve dış duvarlarda oyulan pencerelerden ışık alırlar. Duvarlar alt kat duvarlarından daha incedir. Dış duvar, yani dışbükey duvar, aşağı doğru sekiz iç duvar üç, ara duvarsa bir ya da yarım karış kalınlığındadır. Bu birinci çemberden çıkınca, ikinci düzlüğe varılır. Bu düzlük, birincisinden üç adım kadar daha dardır. İkinci çemberin duvarı altlı üstlü, birbirine benzeyen galerilerle süslüdür. İçlere doğru konakları çevreleyen bir başka duvar daha göze çarpar. Altta, sıra sütunlar, üstte, yani konakların yukarı katlarına açılan yerlerinde çok güzel resimler sıralanmıştır. Böylece, birbirine benzeyen düzlükler ve konakları kuşatan sütunlu galerilerle süslü çifte duvarlar arasından yürüye yürüye Kent'in son çemberine varılır. Bununla beraber, çemberlerin iç ve dış duvarlarındaki çifte kapılardan geçilince, insan hafif meyilli ve alçacık basamaklı merdivenleri tırmanır, yokuş yukarı çıktığının farkına varmaz. Tepenin doruğunda, geniş bir düzlüğün ortasında, usta elinden çıkmış büyük bir tapınak yükselmektedir.

    OSPlTALARlO
    Durmayın, ne olursunuz, durmayın, anlatın!
    C. KAPTAN
    Tapınak yuvarlak biçimdedir. Çepe çevre, kalın duvarlarla değil, iri, ama zarif sütunlarla çevrilidir. Tapınağın ortasında büyük, güzel bir kubbe, onun üstünde de, ortası delik, daha küçük bir kubbe yükselmektedir. Bu kubbenin deliği sunağın tam üstüne rastlar. Tapınağın çevresi beş yüz elli adımı aşkındır; orta yerde, çepe çevre sütunlarla çevrili bir sunak vardır. Dış sütun başlıklarının üstünde sekiz kadem boyunda kemerler uzanır. Bunların dibinde, üç kadem yüksekliğinde bir duvar, tapınağın sütunlarıyla kemerleri tutan sütunlar arasında da güzel taşlarla döşeli galeriler vardır. Sayısız kapılarla süslü küçük duvarın iç kısmında yere çakılı iskemleler, ayrıca bir çok güzel portatif sandalye göze çarpar. Sunağın tam üstünde iki büyük küre vardır: Bunların büyüğü gökyüzünü, küçüğü de yeryüzünü gösterir. Ayrıca, büyük Kubbenin tavanında altı büyük gezegenin resimleri görülür: Bunlar büyüklüklerine göre sıralanmışlardır. Altlarında adları ve yeryüzü olaylarına yaptıkları etkileri anlatan üçer dizecik yazılıdır. Sunağın üstüne yerleştirilmiş kürelerden, evreni baştan başa izleyebilirsiniz gözlerinizle. Yer, değirmi taşlarla döşelidir. Yedi gezegenin adlarını taşıyan yedi altın lamba, tapınağı gece gündüz durmadan aydınlatır.

    Tapınağın üst kısmındaki küçük kubbe birtakım küçük ve güzel odalarla çevrelenmiştir. İç ve dış sütunların kemerleri üstündeki düzlükte, kimisi küçük, kimisi büyük odalarda kırk dokuz rahip oturur. Küçük kubbenin tepesinde dönen çok hassas bir yelkovan, sayısı yirmi altıyı bulan rüzgârların yönünü gösterir. Kent halkı buna bakıp ısı derecesini, o yılın, bereketli olup olmayacağını, havanın denizde ve karada alacağı durumu kestirir.

    OSPİTALARİO
    Yiğit kaptanım, şimdi de bu kentin nasıl yönetildiğini anlatıverin, etraflıca. Öğrenmeye can attığım benim bu asıl.
    C. KAPTAN
    Kent'in en büyük yöneticisi bir başrahiptir. Halk Hoh der ona. Biz olsak Metafizikçi derdik. Gerek dünya işlerinin, gerek ahiret işlerinin başı odur. Yetkisi mutlaktır. Verdiği yargılar kesindir, kimse ses çıkaramaz onlara. Hoh'un Pon, Sin ve Mor adlı eşit yetkide üç yardımcısı vardır. Bizim dilimizde bunlara Güç, Akıl ve Sevgi diyebiliriz.

    Güç, barış ve savaşla ilgili bütün işleri yönetir. Askerlik işlerinde Hoh'tan sonra en yüksek yetkili odur. Belli başlı görevleri, subaylarla askerlere kumanda etmek, ordunun bütün silâh, cephane ihtiyaçlarını sağlamak, tahkimat yaptırmak, saldırılar hazırlamak ve buna benzer her çeşit işleri yönetmektir.

    Serbest mesleklerin, el zanaatlarının, bilim işlerinin, bilim adamlarının, eğitim işlerinin, okulların yönetimi Akıl'ın görevleri arasında yer alır. Bilimlerin başındaki uzmanlar onun buyruğu altındadırlar: Bu uzmanlar sırasıyla şunlardır: Astrolog, kozmograf, matematikçi, geometrici, tarihçi, ozan, mantıkçı, söz ustası, gramerci, hekim, fizyolog, politikacı, ahlâkçı... BİLGİ adı verilen bir tek kitapta bütün bilimler şaşırtıcı bir açıklıkla özetlenmiştir. Bu kitap halka Pythagoras'cı yönteme göre okunur.

    Yönetici Akıl, kentin iç dış, yüksek alçak bütün duvarlarını bilimlerin türlü yönlerini gösteren güzel resimlerle süsletir. Tapınağın dışı ve başrahibin vaaz verirken sesi dağılmasın diye aşağı indirilen perdelerin üstü, yıldızların büyüklük, nitelik ve hareketlerini yansıtan resimlerle donatılmıştır. Bu resimlerin altında üçer dizelik açıklamalar yer almaktadır.

    Birinci çemberin duvarlarına, matematik ve geometri ile ilgili şekiller çizilmiştir. Sayıları, Archimedes ve Eukleides'in daha önce bulduklarından fazladır. Resimlerin boyu duvarın genişliği ile orantılıdır ve her birinin altında, birer dize halinde, açıklamalar, tanımlamalar, önermeler yer almaktadır.

    Aynı çemberin dış duvarlarında dünya yuvarlağının bütün ayrıntılarıyla tam bir resmi, bir de her memleketin haritası görülür: Haritalarda, bu memleket halklarının töreleri, yasaları, ataları ve güçleri ile ilgili kısa açıklamalar vardır. Çeşitli ulusların alfabeleri, Güneş Kent alfabesinin üstünde yer almaktadır.

    İkinci çemberin, iç kısmında, değerli değersiz çeşitli taşların, madenlerin resimleri ile birlikte asılları da yer almaktadır. Hepsinin altında da ikişer dizelik açıklamalar yazılıdır. Çemberin dış kısmındaysa, yeryüzünün bütün denizleri, nehirleri, gölleri, pınarları, bir de şarap, bağ ve çeşitli içkilerin özellikleriyle kaynaklan gösterilmiştir. İki-üç yüzyıldan kalma, hemen hemen bütün hastalıklara birebir gelen çeşitli ilâçlar şişeler içinde kemerlerin üstündeki duvar oyuklarına yerleştirilmiştir.

    Altlarında kısa dizeler bulunan birtakım resimler yağmur, dolu, kar, şimşek ve hava ile ilgili başka şeyler üstüne bilgi vermektedir. Ayrıca, Güneş ülkeliler, rüzgâr, yağmur, gökkuşağı gibi bütün gökyüzü olaylarını, evlerinde taş üstüne çizmesini bilirler.

    Üçüncü çemberin iç duvarları ağaç ve bitki türlerinin resimleriyle donatılmıştır. Bazı bitkiler toprak saksılar içinde kemerlerin dış kısımlarına yerleştirilmiştir. Bunların nerelerde yetiştiği, özellikleri, ne gibi hastalıklarda deva olarak kullanıldıkları yazılıdır. Ayrıca insan bedeninin çeşitli kısımları, deniz ürünleriyle olan benzerlikleri de yazılıdır. Aynı çemberin dış duvarlarında bütün balık türleri nehir, göl, deniz balıkları resimlerle gösterilmiştir. Her türün soyu sopu, niteliği, yaşayışı, üreyişi, huyu suyu, ne işe yaradığı bir bir anlatılmıştır.

    Bu duvarda bütün yer ve gök nesnelerinin »doğa ve sanat ürünleriyle olan benzerlikleri belirtilmiştir: Öyle ki, Piskopos, Zincir, Zırh, Çivi, Yıldız adı verilen ve Tanrı'nın günü yöremizde gördüğümüz başka nesnelere benzetilen balıklarla karşı karşıya gelince şaşkınlıktan ağzım açıkta kaldı. Daha görülecek neler neler vardı: Deniz kestaneleri, istiridyeler, midyeler, sular dünyasının görülmeye değer nesi varsa hepsi bir bir, güzel ve açıklayıcı resimlerle karşımıza konmuştu.

    Dördüncü çemberin iç duvarlarında, çeşit çeşit kuşlar, özellikleri, yaşayışları, renkleriyle, canlandırılmış. Beni en çok şaşırtan şey, orada sahici bir anka kuşu görmek oldu. Dış duvarlarda, bütün sürüngenler, yılanlar, ejderhalar, kurtlar, böcekler, karasinekler, sivrisinekler, kelebekler, sümüklü böcekler vb. türlü özellikleriyle yer almış. Bu sayısız resimler, bu hayvanların gerçekte, aklımızın almayacağı kadar çok olduğunu göstermektedir.

    Yeryüzünün daha gelişkin hayvanlarının resimleri beşinci çemberin iç duvarlarını süslemektedir. Ne de çokmuşlar meğer! Binde birini ancak tanıyabiliyor insan. Bunların kimisi öylesine büyük ki, resimleri dış duvara taşmış. Yalnız atlar içinde sayısız türler var. Sonra ne güzel şeyler, anlatamam.

    Gelelim altıncı çembere. İç duvarda zanaatlar, sayısız araçlar, çeşitli uluslardaki kullanılışlarıyla ayrı ayrı gösterilmiş. Altlarına da bulucularının adları yazılmış. Dış duvarsa, bilim, savaş ve yasa işlerinde ün salmış üstün zekâların resimleriyle donatılmış: Musa, Orisis, Jüpiter, Merkür, Lykurgos, Pompilius, Pythagoras, Zamloxis, Solon, Charondas, Phoroneus ve daha niceleri bir bir yer almışlar orda. Daha kimler yok ki! Muhammed bile var içlerinde. Ama Güneş Kentliler ona karşı pek büyük bir saygı beslemiyorlar, sahte, kötü bir yasacı gözüyle bakıyorlar ona. İsa'nın ve on iki havarinin resimlerini en yükseğe asmışlar. Güneş Kentliler havarileri öbür insanlardan üstün tutuyor, onlara yüce yaratıklar gözüyle bakıyorlar. Sezar'ın, İskender'in, Pyrrhus'ün ve Annibal'in resimleri de yükseklere asılmış. Barışta ve savaşta ün salan, özellikle Romalı kahramanların resimleri daha aşağıda yer almakta.

    0 Yorum:

    Yorum Gönder

     
    Copyright (c) 2012 Hüseyin KÜÇÜK
    Php Yazılım Uzmanı, Öğretim Teknoloğu, Toplum Gönüllüsü