Kod Dostu

Kod Dostu

EFSANELERE GÖRE İSTANBUL’UN KURULUŞU

  • Unknown
  • - 11 Eylül 2009
  • Bîr varmış, bir yokmuş... Allah’ın kulu çokmuş. 'Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken; eşek mühürdar, katır silahtar iken; ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken; yaranı safa, kızıştı kafa, ak..sakal, kara sakal, berber elinden yeni çıkmış bir taze sakal... 'Kasap olsam sallayamam satırı, nalbant olsam nallayamam katırı, hamama girsem sorar mıyım natırı, nadan olan bilmez ahbap hatırı.

    'Dereden geldim, tepeden geldim, sandığa girdim bir de ne göreyim, köşede bir hanım
    oturuyor. Şöyle ettim, böyle ettim, hanım yerinden kalktı, yüzüme baktı, çıktık.birlikte yola, ne sağa saptık,ne sola... Az gittik.uz gittik., dere tepe düz gittik, altı ay bir güz gittik, bir de arkamıza baktık ki bir arpa boyu yer gitmişiz... Ne dönülür geri, ne gidilir ileri, sana bir masal söyleyeyim bari gel beri...

    ‘Bir varmış, bir yokmuş. 'Diyarların en güzeli, efsanelerin sultanı bir şehr-i istanbul varmış...

    "Bu şehr-i Sitambul ki, bî misl-ü behâdır,
    Bir sengine, yekpare Acem mülkü fedadır"
    Şair Nedim

    Yeryüzünde, bu kadar çok ada ve sana sahip kent çok ender bulunur. Her ulus, İstanbul'u başka bir adla andı. Ayrıca, fetihten önceki adları başkaydı, fetihten sonrakiler başka... Tarih sahnesine, Byzas, Buzis, Byse, Bysante gibi adlarla çıktı. Roma dönemine kadar da en çok Byzantion olarak anıldı. Romalılar Antoneia, Anthusa, Deutera Rome dediler. Sonra, uzun bir dönem boyunca Konstantinopolis olarak kaldı. Kuzeylilerin verdikleri adların bir kısmı kentin gücünü vurguluyordu: Tsarigrad (Slav kaynaklarında imparator kenti) ve Miklegard (Vikinglerde İmparator Mikhael’in kenti) gibi. Ruslar Tekfuriye ve Zavegorod, Macarlar Vizenduvar, Polonyalılar Kanatorya, Çekler Aylana, İsveçliler Herakliyan, Hollandalılar İstefanya, Franklar Agrandone, Portekizliler Kostiye, Araplar Konstantiniyye-i Kübra, Acemler Kayser-i Zemin, Hintliler Taht-ı Rum, Moğollar Çakduryan demişlerdi bir zamanlar Osmanlı'nın "Asitane"sine. Öte yandan, İstanbul'a yakıştırılan sanlar da en az kendisi kadar görkemliydi: Asitane-i Saadet (Sultan Sarayı), Dâr-ül Hilâfe (Halife'nin evi), Dârü's Saltana (Saltanatın evi), Dergâh-ı Selâtin (Sultanlar kapısı)... Ve sonunda bizim kentimiz, İstanbul.

    Bilinen tarihi 2600 yıldan daha eskilere uzanan bu yaşlı, ama muhteşem kent, zamanın akışı içinde büyük uygarlıkların yıkılışlarım da gördü, yenilerinin nasıl kurulduklarına da... İmparatorlukların bu herkesi kıskandıran görkemli başkentinin köşe bucağı, birbiriyle ilgisi olmayan kültürlerin mirasıyla süslendi. Ve sonuçta, tüm üslup ve kültürler iç içe geçerek, birbirini özümseyerek, İstanbul'un anıtsal tarihini oluşturdu.

    0 Yorum:

    Yorum Gönder

     
    Copyright (c) 2012 Hüseyin KÜÇÜK
    Php Yazılım Uzmanı, Öğretim Teknoloğu, Toplum Gönüllüsü